10 Aralık 2018 Pazartesi

10.12.2018

Ay ne yapıyorsunuz ?

Yine ne yazacağımdan zerre haberim yok ama başladık bir kere . 

Tüm haftayı nasıl yedim anlatamam . Bir akşam kaçamak yaptım halen daha üstümde etkileri geçmedi. Demek ki neymiş bünyen 2 yıl önceki gibi değil , yok öyle hafta içi deli gibi içip sonra normal hayata devam etmek. Ki bu hafta içi yapılan kaçamakta öyle deli gibi falan da içmedim.

Cumartesi günü V. ile beraber Gölcük'e gittim akraba ziyareti kapsamında. Kuzenler , halam ve babaannem neşeli insanlar bütün gece oturduk , Pazar sabah erkenden de İstanbul'a döndüm. Uykusuzluktan infilak etmek üzere bedenim. Yapmam gereken hiç bir şeyi yapmadım bu hafta ancak Pazar öğleden sonra kendime bakım yaparak günü geçirdim. 

Gitmeden bir gün önce ve yolda Nihan Kaya'nın - Gizli Özne kitabını okudum. Kendisinin daha önce Kırgınlık kitabını okumuştum , Gizli  Özne'de zaten 2003 yılına ait bir kitap. Bihter ve Revna diye iki kadının içi dolu kahve fincanın kırılması ile ortalığa saçılan kahve kokusu üzerine , iç dünyalarına yaptıkları bir yolculuk. Aslında ilk defa karşılaşan kadınların , yıllar önce birbirlerinin hayatına nasıl değdikleri. Tahmin ettiğim , " kesin böyle olmuştur" dediğim hiç bir şeyi açıklamadı kitap bana . Öyle olunca da sonu biraz açık kaldı. Yine de psikolojik kitap sevenler için tavsiye edebilirim. 

Ne dizi , ne film izledim bu hafta .Aşağıdaki şarkıyı ve benzerlerini açıp bol bol bir şeyler okudum. 

Spotify 2018 yılı içinde en çok dinlediğim listeyi gönderdi. Türkçe en çok Müslüm Gürses -Affet ve Muhtelif Kardeş Türküler dinlemişim . Onun dışında da Michelle Gurevich , bilumum Yunan şarkıları ve bol bol Türk Sanat Müziği. 

Detaylı 2018 dökümü ay sonuna doğru yaparım herhalde müzik konusunda da orada irdelerim. 

Hiç bir şeye çemkiresim yok şu anda . Doğal olarak başka bir şey de yazamıyorum. 

Hepinizi öperim

3 Aralık 2018 Pazartesi

03 Aralık 2018

Yeni bir hafta ile geldim efendim. Nasıl yoruldum bu hafta sonu anlatamam bir şey yapmadım aslında ama yinede yoruldum.

Cumartesi günü Şehir Tiyatroları'nın yeni oyunu Ocak'ta Bahar - Underground oyununu izledim. ı Filmde varmış ben izlememiştim.  Oyun tek perde ve 1,5 saat sürüyor , o kadar fazla imge vardı izlerken o kadar fazla  düşündüm ki oyunun bazı yerlerini kaçırdım. Yan roller gayet güzeldi , dekor zaten şahaneydi. Ama konuyu zerre anlamadan çıkan çok insan vardı eminim. Yine de tiyatro adına iyi şeyler bunlar.

Sonra da kısa bir Taksim turu yaptım , buz gibiydi hava. Tam sevdiğim hava aslında yağmursuz kuru soğuk. En son üşüyen anneme dayanamadım eve gelip Fransa'da ki olaylara bakındım azıcık. Doğru dürüst bir kaynak bulup bir şeyler öğrenmek zor tabi. Neden olduğu ile ilgili değil , şu kadar insan yaralandı , şu kadar zarar oldu , polis müdahale etmek zorunda kaldı diye bilgiler var. Bu bilgilerin nedeni yansıtmadığını kendi yaşadığımız ülkeden çok iyi biliyoruz. En insani ihtiyaçlarımıza bile dünya para veriyoruz .Hafta sonu peynirli börek yapmak istedim sadece malzemeler 35 TL tuttu valla abartmadım. Börek ya ne olabilir ki ? Biz ne zaman isyan ederiz bilmiyorum , bazen tek başıma bunu başlatabilir miyim diye düşünüyorum ama bende de Liderlik Vasfı Yokhhgjkdfnj neyse .

Haftalık hayat pahalılığına çemkirme hakkımı da kullandım bunun dışında hayatımda bahsedeceğim şey sayısı az , Efki , kitaplar , filmler ,diziler .

Geçenlerde 3 tane kitap bitirdim.

İlk önce İsmail Güzelsoy - Değil Efendi'nin Korku ve Renk Meselleri , ay çok güzeldi yine. Yalnız bana baştan söyleselerdi İsmail Güzelsoy'u kitaplarının kronolojisi ile okurdum. Çünkü hangi karakter , nerede ne zaman çıkacak belli olmuyor . Ya da hangi karakter kimin akrabası , dedesi , torunu bilinmiyor. Yine de kitapların kendi hikayeleri çok güzel. Bir kaçış hikayesi kitap, bir de benim büyüdüğüm topraklarda olunca , evlerin önündeki odun kokusu bile geldi burnuma .

Çıktığı gibi aldığım fakat okumadığım Galiz Kahraman'ı bitirdim . Bir tek bu kalmıştı İhsan Oktay Anar kitabı. Ve galiba en çok ama en çok bunu sevdim. Kahkahalarla güldüm okurken. Şair , oyuncu olmak isteyen kahramanımız beceriksiz bir hırsız , genelevde yemek dağıtıcısı , porno filmlerde oyuncu olarak hayatına devam ediyordu. Şiddetle okuyun derim.

Bir de Mahir Ünsal Eriş'in Öbürküler kitabı, ay bayıldım , şahane bir kitaptı. 2 bölümden oluşuyor kitap ilk yarısı Fahrettin bey ve ailesinin Niğde'den - İstanbul'a göçleri. O dönemin hükümetini ve etrafında yaşananlara yer vermiş ilk bölüm Refik Halid Karay'a ithaf edilirken , ikinci bölüm 6-7 Eylül olaylarının etrafında kitabın gizemini çözüyor ve bu bölümü de okurken o tadı azıcık alabildiğiniz Hüseyin Rahmi Gürpınar'a ithaf ediliyor.

Hafta başından beri de diziye başlamak istedim , hiç bir diziye başlayamadım. Önerisi olan varsa dinlerim. Dönem dizileri favorim.

Öperim


28 Kasım 2018 Çarşamba

Köpekler

Dün akşam Netflix'te Dogs diye bir belgesel- dizi serisine denk geldim ve 1. bölümünü izledim.
Epilepsi hastası bir kız için eve gelen bir köpek ve hasta kızın hikayesi anlatıyor. Çoğu yerinde köpeğin kuyruk sallamasına , sevincine ve panik hallerine ağladım.

Bu hikayelerden sadece bir tanesi , her köpek olan evde bence böyle bir değişim hikayesi vardır , Efki ile bizim hikayemizde öyle.Daha önce köpekle  yaşadım ama Efki ile birlikte ben değil evdeki herkes değişti.

Kardeşim mesela her akşam Efki'yi kucağına alıp evin içinde öyle geziyor , hani kucak seven , indirince ağlayan bebekler vardır ya , işte öyle . Kucağında Efki evin içinde ne yapacaksa yapıyor , kucağından çekyata koyup oturduğunda ise bizimki kalkıp onun kucağına atıyor kendini. Yemeğini paylaşmaktan nefret ederdi , şimdi Efki yemeden yemek yemiyor . Eve girer girmez ilk lafı "Efki nerede" oluyor.

Annem ise her anne gibi titizdir diyemem. Annem doktora götürülecek kadar temizlik takıntılıydı. Anlatıp kimseyi dehşete düşürmek istemiyorum. Ama çocukken yaşadığım zulmü bilseniz , şimdi elektrik süpürgesi gördüğümde gözlerim seğriyor benim .Efki'yi en çok o istedi almak . Neden bilmiyorum , kendi de böyle olacağını düşünmedi bence. Ama bazen kendi yediği kaşıkla Efki'ye yemek yediriyor , sonra da unutup kendi tekrar yiyor. "Yapma böyle , çok sevebiliriz ama zararlı " dedim. Beni azarladı , "çocuktan nasıl iğrenirsin" diye . Şimdi Efki ile birlikte yatıyor , boğazı acımaya başladı , doktora gittik , alerjisi çıktı.Doktor ; "En azından uyuduğunuz odaya almayın " dedi. Sizce annem ne yaptı ? Tabi ki , yorganın altında beraber uyuyorlar.

Bana gelirse ; çok kendimi anlatmam ne kadar doğru bilemem . Ama Efki tam tamına ihtiyacım olan bir an geldi eve.Gerçekten kendimi psikolojik olarak bitik ve toparlanamaz olduğumu düşündüğüm anda geldi. Bana kurulan cümleler artık , " çok sakinleştin ,eskisi kadar gergin değilsin , ne kadar neşelisin , kesin kızacağını düşündüğüm şeylere kızmıyorsun vb."

Efki'nin değişimi ne bilmiyorum? Mutlu gibi görünüyor zibidi. Hiç unutmam o ilk geldiği akşam mamasını yememesini , "neredeyim ben ? " bakışını , koltuk altındaki egzamalarını. Ağlamadan bitireyim yazıyı.

Her köpek annesi veya babası eminim iyi bakıyordur , ben de öyle olduğumu umuyorum. Ama sen evde otururken bahçede veya balkonda oturtulan çocuklar sinirlerimi zıplatıyor. Ya da yatağa çıkma , koltuğa çıkma , mutfağa girme , odaların kapısını kapatalım girmesin gibi şeyler canımı sıkıyor. Bana göre o köpekte evin bireyi ve senin kadar hakkı var. Neyse ben kimseye böyle yap diyemem ama ben buna göre yaşıyorum Efki Paşa ile.

Şu hali bir kaç gün önce çekildi , eve geldiğimi görünce seviniyor.

herkesi öperim






19 Kasım 2018 Pazartesi

Can Yeleği - İş Bankası Müzesi

Bu hafta Cumartesi yine , Fatih Reşat Nuri sahnesinde Can Yeleği diye bir oyun izledim.

Tek kişilik ve başrolünde Elçin Atamgüç oyunuyor , Gündelik , sıradan hayatlarına devam ederken , bir anda kendilerini savaş yüzünden , dillerini bilmedikleri bir ülkede bulan bir kadının hikayesi.

İnsani açıdan mültecilerin nasıl ve neler yaşadığını anlatıyor. bizim ülkemizde sık sık karşılaştığımız bir durum yani . Oyunda , ülke veya din belirtilmemişti. Nereye isterseniz oraya koyabilirsiniz. Tamamiyle sizin vicdanınızda .

Dekor olarak çok sade bir dekor kullanılmıştı. Kadının umudu bittikçe ,artan dikenli tel sayısı güzel bir detaydı , ışıklandırma ve ses sistemi de dekor gibi hikayenin artmasıyla insanı oyunun içerisine daha çok sokuyordu.

Tek perdelik ve oyuncunun performansı tek bir saniye bile düşmüyor , üstüne üstlük iki farklı kadını oynuyor ve o karakterler arasındaki geçiş ile sizi sahnede iki kadın olduğuna ikna ediyor.

Sonra da hazır Fatih'e gitmişken her meşhur şeyi tekrar denemeye karar verdim. Pilav ve boza. Kendimi vurdum karbonhidratın dibine . Oradan çıkıp Eminönün'de kahve içmek için yer ararken V. ile kendimizi İş Bankası Müzesinde bulduk , müze çalışanlarına seslenmek istiyorum. Ne kadar kibar , ne kadar şahane insanlarsınız siz. Biz gittiğimizde müze turunun başlamasına 2 dakika vardı. Kalıp tur ile gezdik. Müzeyi anlatan arkadaş , çok dinamik ve çok iyi anlatıyordu. Onu dinlemek ve müzeyi gezmek istediğim için çok fotoğraf çekemedim aşağıdaki fotoğraflar internetten. Banka 2004 yılına kadar banka olarak faaliyet göstermiş ve şahane bir mimari gerçekten. 2007 yılında müzeye dönüştürülmüş. Tur ücreti ve müze giriş ücreti yok , istediğiniz kadar gezebilirsiniz.

Atatürk salonu diye adlandırılan yer aslında Atatürk 'ün odası değil , banka müdürünün odası , fakat bankanın kurucusu ve ilk hissedarı Atatürk olduğu için oraya Atatürk Salonu adı verilmiş.

Bu kadar gezmişim , aslında dün de sinemaya gitmek istedim ( Fantastik Canavarlar ) , sinemaya giderken gözlük taktığım için 3D olarak girmedim , hem de çok sevmiyorum 3D film izlemeyi , 2D olan bir salon bulduk , V.I.P salon diye geçiyormuş , ücreti için kişi başı 73 TL dedi. Tabi ki girmedim 20 TL için pahalı diyorum ben 73 TL'e hiç giremem . Yani neyin parası bu anlamıyorum gerçekten . Buna para verip girenler var , neden bunu yapıyorlar , hiç mi canları acımıyor .

Bu kadar kültürel faaliyetten yine paraya getirdim konu aklıma mukayyet ol Yarabbi.

Öperim





15 Kasım 2018 Perşembe

Kalispera :)

Ben yine geldim. Ay havalardan mı çalıştığım odada artık kimse kalmadı sessizlikten mi bilmiyorum sürekli buralara yazı ekleyesim var. Çalıştığım yerden , işten şikayet etmek gibi bir niyetim yok yanlış anlamayın , iş neticede o kadar derin anlamları yok ben de . Saat 17:30'da bitiyor ve gidiyorum. Ama oda arkadaşlarım nasıl desem fazla beyaz yaka ve ben bazen bazı konuşmalardan çok sıkılıyorum.

Genelde kulağımda kulaklık oluyor , ve TRT -3 fm dinliyorum , lise yıllarımın alışkanlığı. Liseyi Kars'ta okudum. Öyle internet , kablolu yayınlar falan da yoktu . Odamda küçük bir teybim vardı orada en temiz çeken kanaldı , ne dinlerdim yahu . Tabi kasetlere falan ulaşmakta çok kolay olmuyordu , yazın İstanbul'a gittiğimde 4-5 tane alırdım sene boyunca onu dinlerdim. ( Hatta Tigerlily albümünü nasıl dinlerdim ) . Hayatımda vazgeçmediğim , bıkmadığım tek şey TRT -3 Fm ve değişmeyen . Umarım hep kalır .

TRT-3 güzellemesinden sonra başka bir güzellemeye geçiyorum. Uzun zamandır hiç bir sosyal medya kullanmıyorum , bunu ayrı uzun uzun yazarım ama benim çok cool biri olduğumdan değil , tamamiyle iradesiz oluşumdan kaynaklı. Neyse. Eskiden Instagramlarda yemek tarifleri falan bakardım. Bu arada başka konuya atlamamak için özet geçiyorum hayattaki en büyük tutkularımdan biri yemek yapmak . Bir yemek için 5 saat uğraşabilirim , ve 5 dakikada yemek yapabilirim. Yeter ki beni mutfakta bırak . Kafamın en çok dağıldı kendime geldiğim yerlerden biri mutfak. Rahmetli amcamı kaybettiğim gün mutfağa girip koca bir tencere karidesli makarna yaptım ben 2 saat uğraşarak Çünkü başka türlü sakinleşemezdim.

İşte Instagram artık olmayınca , farklı yemek kanallarında ve 24 Kitchen'nın başında oturarak bir sürü şey öğreniyorum , geçenlerde aşağıdaki kanalı buldum internette fazla takipçisi yok , kimdir nedir bilmem. Türk fakat Hollanda'da yaşayan bir kızımız . Öyle dev prodüksiyon falan yapmadan Yunanistan mutfağını tanıtıyor. Yunan tarifleri Türkçe , Türk tarifleri Yunanca anlatıyor. Neden Yunanistan bir bilgim yok. Ama birebir orjinal tarifleri yapıyor. Bir kaç şeyi denedim. Özellikle Psites Elies ( Fırında Zeytin ) , Skordalia ve Domatokeftedes ( domates köftesi )  rakı ile şahane oldu. Bu ara Yunanistan'da tatilde sanırım ,vloglar falan da yapmaya başladı. Tariflerin hepsi de basit ve evde olan malzemeler. Aşağıya bırakıyorum linkini ,eğer severseniz Akdeniz lezzetlerini deneyin.

Kanala bakıp bakıp acıkıyorum , gideyim ceviz falan atayım ağzıma .

Sevgiler



14 Kasım 2018 Çarşamba

Durum Bildiriyorum.

Ekrana açtım sayfayı öyle bakıyorum boş boş. Sonra da " Hadi başla bakalım " diye giriştim. Dur bakalım nereye varacak.

Raporum tam olarak bitmedi aslında ama yarım gün falan işe gelip gidiyorum. Ağrılarım hafif hafif yine var , ama normale döndüm. İşe başlamadan bir gün önce , üstümde bir ağırlık vardı. İşe başlamayı istiyorum , sıkıldım ama neden öyleydim anlamadım. Sonra aklıma geldi sabah uyanıp saçlarımla uğraşmak istemiyordum. Gittim ben de , belimde ve kıvırcık olan saçlarımı , erkek çocuğundan hallice bir şekilde kestirdim. Pişman mıyım ? Asla . Zaten kedi tüyü kadar kalmıştı , kullandığım saç şekillendiriciler olmuş tanesi 60 TL ve en fazla 20 gün kullanılıyor. Bir insan saçına bu kadar vakit (ve para )  ayırmamalı. Veya saç bu kadar vakit alan bir şey olmamalı.

Neyse ben ve yeni saçlarım mutlu mesut bir şekilde hayatımıza devam ediyoruz.
Margaret Atwood 'un , Kalp Gidince kitabı Doğan Kitap tarafından tekrar basıldı. Fiyatı 38 TL olsa da deliler gibi mesudum. Kendisinin Kör Suikastçı kitabını yeni bitirdim. Ve bu kitapla beraber karar verdim ; Dünya Edebiyatında en sevdiğim yazar kesinlikle Margaret Ablamız. O dil , o hikaye , o kurgu . Nasıl anlatayım bilmiyorum , bir kitap içinde 3 roman birden yazıp , sonra o 3 romanı nasıl birbirine bağlamışsın.

Sinemada geçen hafta Müslüm ve Suspira filmini izledim. Müslüm için iyiydi diyebilirim. Başyapıt falan değildi , zaten yeterince acıklı bir hayat hikayesi , inanılmaz bir ses ,tabi ki deli gibi PR çalışması, e bu kadar izlenmesi normal.

Suspira'da eski bir korku filmi yapımının tekrar düzenlenmesi  , ben eski versiyonunu izlemedim. Korku filmlerine bayılmam ve Tilda Swinton sevdası yüzünden gittim. Film hakkında şunu söyleyeyim , çok uzundu. Ve uzunluğuna bağlı olarak gerilimi yüksekti. Ve tabi ki Tilda her zamanki gibi şahaneydi. Bir de müzikleri çok güzeldi.

Sinemaya ve patlamış mısır menüsüne 4 TL zam gelmiş a dostlar.!!!!Çok içime oturuyor bu tür şeylere bu kadar para vermek. Kafamda her şeyin bir bedeli var ve o bedel üstüne çıkınca sinirleniyorum. Bu sene zam gelmeyen tek şey tiyatro biletleri diye sevinirken açıklama yapılmış. "Biletlerimiz 01.01.2019 tarihine kadar DEĞİŞMEYECEKTİR. " Yani 2019 'un ilk günü , zam yapılacak. Teşekkürler .

Tiyatro demişken , Şehir tiyatrolarının Matruşka oyununa gittim bu hafta , Fatih'te .Fena değildi. Kadın - erkek ilişkilerini farklı bakış açılarından anlatıyor. Kurgusu itibari ile anlatım tarzı iyiydi fakat metin o kadar da güçlü değildi. Yine de tek perde - olmasından dolayı sıkılmadan izletti kendini.


Başka da bir şey yapmamışım. Aslında fena da değilim.

Neyse öperim.

4 Kasım 2018 Pazar

Ameliyatlı Yazı

Ben geldim.
"Peki bunun kime ne faydası var ? "diye sorabilirsiniz anlarım. Ama yazıya giriş yapacak başka bir cümle bulamadım.

Yine uzun bir aradan sonra karşınızdayım efendim. Ama şunu belirteyim aranın bu kadar uzun olmasının bir nedeni var ufak ameliyat geçirdim. Ciddi olmayan bir operasyon fakat , iyileşmesi uzun sürüyor . Bir de benim canım tatlı sanırım , hiç bir fiziksel acıya dayanamıyorum. Kaldı ki bu bünye ne hastalıklar , ne trafik kazaları geçirmiş , son 10 yılını da migrenli yaşamış bir bünye . Galiba bunların etkisi ile artık en ufak bir acıda çığlıklar  atıp tüm hemşireleri dehşete soktum. Bir de ameliyat olacağım sabah , inanılmaz bir boğaz ağrısı ile uyandım. Ameliyat acısını ,ağrısını unuttum boğazımın iyileşmesi için dua ediyordum.

Neyse .. Bitti gitti iyileşme süresinin sonuna geldim bir an önce toparlanmak istiyorum. 3 haftadır evde raporlu yatıyorum. İlk başlarda uzun bir tatil fikri iyi geldi ama öyle beklediğim gibi olmadı . Ne dizi izledim , ne doğru dürüst okuyabildim. Hem istediğim gibi rahat rahat oturamıyordum hem de canım acıdığı için herhangi bir şeye konsantre olamıyordum.

Yine de bir kaç dizi izledim. Birincisi ilk sezonuna hayran olduğum, canım hatunum Elizabeth Moss'un , Top Of The Lake : China Girl. Bu sezona da bayıldım , gerçekten şiddetle tavsiye edeceğim bir dizi. Sinir krizleri içinde izledim bazı yerlerini ama çok etkileyici. Özellikle o küçük kızın histerik davranışları , sürekli ağzında bir şey varmışcasına konuşması ekranı kırasım geldi.

Bir diğer dizi , eski bir yapım ama ben yeni farkettim. Mildred Pierce , 5 bölümlük mini bir dizi. Büyük Buhran döneminde tek başına hayata tutunma çabası veren bir kadının hikayesi.

Bir de son olarak Netflix'te , The Haunting of Hill House dizisi , son zamanlarda izlediğim en iyi korku yapımıydı. Benim gibi korku filmi seven birine ilaç gibi geldi , her bölümden , her saniyesinden ayrı ayrı zevk aldım. Kurgusu , karakterler muhteşemdi . Bu da şiddetle tavsiye edeceklerimin arasında.

Netflix demişken  Apostle ve The Guernsey Literary And Potato Peel Pie Society filmlerini de sevdim. İzlenebilir bence.



Kitap olarak İsmail Güzelsoy - Çıt Yok kitabını okudum. İlk defa diğer kitaplarından ( benim okuduğum kadarıyla ) başka karakterlere rastlamadım . Bölüm bölüm , katman katman hikayeler. 1940 ortasından bir hafiye romanı . Diğerlerinden ayırmadan bunu da çok sevdiğimi belirteceğim.

Diğer bir kitabımız Mehmet Anıl - Bitik. D&R kampanyasından almıştım muhtemelen. İlk defa okudum Mehmet Anıl kitabı. Kime benzettim bilmiyorum ama çok tanıdıktı cümleler , kurgu ve hikaye . Çok benim tarzım değildi , o yüzden iyi yada kötü yorum yapmayacağım.

Bir de Bir Kadının Yaşamından 24 Saat ve Amok Koşucusunu okudum. Başıma bir şey gelmeyecekse , bu kitapları da çok sevemedim nedense.

Şimdi de elimde canım Margaret Atwood'un - Kör Suikastçı kitabı var. Bitirince daha detaylı yazarım ama aynı anda 2 roman okutuyor bana bu kitap. Biraz kalın ve ağır bir kitap kaçırmadan okumaya çalışıyorum , henüz bitirmedim ama çok çok çok beğendim. Şiddetle tavsiye edilecekler listesinde.

Dikişlerimi umursamadan bir de tiyatroya gittim geçen hafta . Devlet Tiyatrolarının Hamlet oyununu izledik. 2 yıldır bilet arıyordum bulamıyordum. O tarihe iyileşmiş olur muyum diye düşünmeden yakalamışken 3 adet bilet alıp gittim. Bu izlediğim 4. Hamlet'ti. Tüm karakterleri Bülent Emin Yarar tek başına canlandırmış. Bu konuda başarılı. Ama ben biraz eski kafalıyım sanırım. Gönül kocaman bir oyuncu ekibi , dev sahne , devasa dekorlarla Shakespeare izlemek istiyor.

Bir de dün yine ağrılarımı umursamadan, Çirkin Kral Efsanesi belgeselini izledik. Çok beğendim ben. Filmlerini senaryolarını çok severim Yılmaz Güney'in . Fakat fazla erkek ve fazla lümpen gelir bana . Zaten o kısımlarını da eleştiren bir belgesel çekilmiş.

Şu beklediğim ve herkesin deli gibi gittiği Müslüm filmine henüz gitmedim. Belki bu akşam.

Bunun dışında da bir şey yok. Bol evde yatmalı , Efki ile uğraşmalı bir aydı. Bol bol öpüşüp , koklaşıyoruz beyefendi ile. Bu ara vukatı yok. Evde hasta olunca gelen giden fazla oluyor. Saçaklı geldi sağolsun. Bu kız bana bir şeyler anlatınca beni bir dinlenme hissi kaplıyor. Ya da yaşadıklarını anlatınca sanki ensesinde onu takip etmişim gibi hissediyorum. Çok garip değil mi ? Ay bir de tam ortak bir tanıdığımızdan bahsettik. Bu kişi aylardır tuhaf davranışlar içindeydi , tam da bunun gıybetini yaparken benimle iletişim kurmasın mı ? Telefonu yere attım cevapta vermedim. Manyak mıdır , nedir ?

Hafif hafif iyileştiğime göre rutinime dönüp daha sık yazarım gibime geliyor. Buraya kadar okudunuz mu gerçekten. ?

Çok teşekkürler .

Öperim.

26 Eylül 2018 Çarşamba

notlar

Uzun uzun blog yazmak şu anda zor geliyor , her telden çalsam biraz da rahatlasam.

Zor değil fakat ağır günler geçiriyorum. V. ile kısacık ilişkimizde 2 tane vefat gördük , yine bir yerlerimiz kanıyor ama toparlayacağız. Her bir gözyaşı benim canımı yaktı. Ne kadar çok seviyormuşum , kendime inanamıyorum.

Hafta sonu annemle Başka Sinema'da Güvercin diye bir film izledim. Festival filmi. Adana'da güvercinleri ile beraber yaşayan Yusuf'un hikayesi o kadar güzeldi ki çok beğendim. Anne ile festival filmi izleyince , filmin sonunda annemden şöyle bir ses çıktı " Gözün kör olsun emi" , bir anda ağlarken gülmeye başladım annecim benim.

Film ekimi programı açıklandı , bilet fiyatları 25 TL. Çok insafsızca değil mi ? Neyse çok fazla olmamakla beraber ufak bir program yaptım kendime bakalım.

Mad Men dizisinin 5. sezonunu bitirdim. Erkeklerin egemen olduğu bir toplumda kadınların varolması , neden sürekli savaş halindeyiz.

Yaklaşık olarak tam 1 ay 7 gündür diyet ve spor yapıyorum , sporu hiç aksatmadım ama diyette ufak kaçaklarım var (yalan ufak kaçak falan değil bozunca hakkını veriyorum ) . Buna rağmen 3 kilo vermişim. Spor yaptıkça rahatlıyorum zaten.

Pat diye kış geldi . Ne güzel.

Migros'ta kedi-köpek mamaları indirime girmiş, Efki alerjik o yüzden maması ayrı ama sokaktaki çocuklar için alınıp stoklanabilir.

Gaye Boralıoğlu'nun - Dünyadan Aşağıya kitabını tavsiye ederim. Hepimizin tanıdığı biri Hilmi . Tanıdığımız , nefret ettiğimiz başkası ve görmek istemediğimiz kendimiz. Hilmi her sayfada başka birine dönüştü gözüme çok enteresandı.

Devlet ve Şehir Tiyatroları da sezonu açıyor haftaya . Onların biletlerine zam gelmemiş . Ama 2019 Ocak ayına kadar. Yine Profosyonel oyununa bilet koşturuyorum ama olmuyor.

Bu arada Efki sonbahar depresyonuna girdi , çok gergin ve keyifsiz saftirik. Yemeğini yerken çok keyifli yada birinin elinde yiyecek bir şey gördüğünde .

Hepinizi öperim






13 Eylül 2018 Perşembe

Ben Geldim .


Koskoca 2 ay olmuş , hatta 3 aya doğru gidiyormuş ama farkında değilmişim. Yaz nasıl bitti ben anlamadım. Gerçi çok fazla sevmem yaz aylarını ben ama yine de bu kadar çabuk geçmeseydi .
Bir yerde süründürdüğüm çelınç diğer yerde , 2,5 aydır okuduğum kitaplar , izlediğim diziler ve filmler var. Hangisinden nasıl başlayacağımı bilmiyorum ama yine de bir deneyelim.

Öncellikle bu kadar bloğumu yere sermemin nedeni iş yoğunluğu ile birlikte , şu evlilik müessesi ile uğraşmam. Sakın tavsiye falan vereceğimi sanmayın. Çünkü yok , şaşkın bir tavuk gibi kim ne derse desin oraya koşuyorum ve onun doğru olduğuna inanıyorum. En sade , en yalın , en sıkıntısız yollara başvurmama rağmen sürekli bir şeyler çıkıyor , biriyle beraber yaşamaya başlamak bu kadar zor olmamalı. Kaldı ki 1,5 ay önce baktığım çamaşır makinesi 2 katı olmuş. Delirmemek mümkün değil şu ortamda.

En son yazıyı 6 Temmuz’da yazmışım o günden 2 gün sonra direksiyon sınavına girdim. 3.girişimde şahane bir komisyon üyesine denk geldim ve geçtim. Ama gel gör ki belgemi alamadım çünkü artık ehliyeti nüfus müdürlüğünden veriyorlar , o müdürlükler o kadar yoğun ki Temmuz’da geçtiğim ( BEN GEÇTİM) sınavın belgesini Ekim’de alabiliyorum , doğal olarak araba henüz kullanamıyorum. Bu arada ehliyet bana toplam : 3.000 TL’ye mal oldu. Bana zorla emniyeti güçlendirme vakfı diye bir şeye 25 TL bağış yaptırdılar. Bir de karayolları katkı payı var 150 TL ‘de o . Ne çok paradan bahsediyorum ya .

Ben daha fazla ekonomist gibi davranmadan size okuduğum kitaplardan bahsedeyim biraz , hepsinden değil ama en çok beğendiklerimden bahsedeyim. Şu son 2 ay içerisinde okuduğum kitapların sanırım en iyisi Değmez ve Aşıklar Delidir oldu.

Değmez , İsmail Güzelsoy’un kitabı , iş yerinden bir arkadaşım tavsiye etti. Iğdır’lı bir yazar İsmail Güzelsoy , benim aşina olduğum topraklardan , benim bildiğim ve içinde büyüdüğüm bir ortamdan yazıyor hikayelerini , bunca zaman nasıl okumadım bilmiyorum. Nasıl duymadım ama kalbimi 12’den vurdu.Değmez kitabı ile . Sonra tüm kitaplarını aldım tabi ki . Şu ana kadar , Hatırla ve Sincap diye 2 kitabını birden okudum. Kurgusu ve hayal gücü kendine hayran bıraktı. Özellikle Değmez , bir yazarın kaçarken , terk edilen ama fakat 6 yaşlının inatla gitmediği bir köyde mecburi konaklamasını anlatıyor. Ama nasıl anlatıyor kitap bittiğinde yine bir cafede oturup ağlıyordum.

Aşıklar Delidir ise canımın içi Ayfer Tunç romanı , kitap Şubat’ta çıktı çıktığı gibide aldım fakat okumaya kıyamadım Dünya Ağrısı’ndan sonra neredeyse 5 yıldır bekliyordum kıyamadım bir süre okuduğum zamanda doyamadım desem yeridir. Çok ama çok güzeldi.

Bunun dışında bir de Büşra Sanay’ın – Kardeşini Doğurmak kitabını okudum. Ben bu kitabı tavsiye falan edemem , insanı sarsan , yoran bir kitap , okunması gerekli mi ? Evet . Ensest konusu hakkında ülkemizde herhangi bir aydınlanma yok , kitap bir nebze fikir verip , ne yapmamız gerektiğini anlatıyor. Ama kitabı okuduktan sonra yazarın da dediği gibi  ; “ O tonton dedeler , gözünüze çokta tonton görünmüyor” . Hiçbir şeye veya kimseye eskisi gibi bakamıyorsunuz.

Dizi de çok izlememişim aslında . Top Of The Lake diye kısa bir dizi izledim , başrolüde Elizabeth Moss oynuyor , oynamıyor yaşıyor kadına aşırı hayranım ama aşırı 😊 . Dizi 12 yaşında bir kızın , gölde hamile bir şekilde bulunması ile başlıyor , ben gerçekten çok ama çok beğendim. Sonrasında da bu hayranlık beni bunca yıl sonra Mad Men izlemeye itti , ay bayıldım ne güzel dizi o öyle .

Sinemada da V. Yüzünden bir sürü Hollywood filmi izledim , sadece benim istediğim ve geçen hafta gittiğimiz çok sevdiğim bir yönetmen olan Yorgos Lanthimos’un filmi Köpekdişi. Aslında eski bir film ama ben gidememiştim. Uzun zamandır Pera sinemasına gitmemiş bünyeme iyi  gelsin diye gittim. Filmin üstüne çok konuşulabilir , ki çok konuştuk çok tartıştık ama derdini başka türlü de anlatabilirdin canım kardeşim neden uzattıkça uzattın . Bir de Kardeşini Doğurmak kitabında bahsi geçen Atlı Karınca filmini izledim . Kendisi bir Türk filmi ama derdini gözüne sokmadan , daha sessiz ve sarsıcı .










Valla durumlar böyle , bundan sonra daha sık yazacağıma söz veriyorum . Ay bir de Efki var , valla bir kere bir köpekle dalaştı ağzındaki kılcal damarları yırttı , bir dişini kırdı , bir de sinsi sinsi biz yokken sağa sola gevşeklik yapıp günde 2 paket salam yiyip yine alerji oldu. Aklıma gelen ilk vukuatları bunlar. Ay bir de annemin eve getirmeye çalıştığı bir kediyi zor aldık elinden gerzeğin. Ama yine de çok yakışıklı ve çok güze kurban olduğum. Bu da dün akşam yaptığı keyif. Efki ile ben hepinizi öperiz.


6 Temmuz 2018 Cuma

23. ve 24. Hafta

Ay öyle bakarak oturuyorum ekrana bir şeyler yazayım diye aklıma bir şey gelmiyor . Bu kadar boş biri değilim ben ama ne yapayım. Çelınçları yapayım bari dedim , zaten yavaş yavaş geriden gidiyorum. 2 hafta birden cevaplayayım.

23. haftamız ; gurur duyduğunuz bir şey hakkında yazın demişler , şimdi kendim de gurur duyduğum bir şey mi , yoksa genel gurur duyduğum bir şey mi anlamadım ikisini de yazayım. Kendimde gurur duyduğum tek özellik istikrarlı ( iki elimi birden havaya kaldırarak söyledim hamdolsun ) ve planlı programlıyım . Zaman zaman sıkıcı ve yorucu olsa da seviyorum bu huyumu. Genel olarak gurur duyduğum bir şey varsa da , o da öyle ya da böyle hayatta kalmayı, hem de hayatta gülerek kalmayı başarıyoruz. Devam ediyoruz. Ve halen daha inanıyoruz.Hangisini sorduklarını bilemedim 2 cevap birden yeter umarım.

24. hafta olarak bir pişmanlığımı belirteyim , çok var ya inkar edemem acayip pişman olduğum şeyler var , çok ders alan biri de değilim , yine aynı hataları yaparım , bir şey öğrenip  ders alana kadar olan bana olur. Tek bir olay anlatmam güç pişmanlık konusunda , ama olayların geneline vurursak çok güzel - mış gibi yaparım . Çok güzel kendimi kandırırım. Bu yüzden de çok pişman olurum. Uzun zaman önce bir söz verdim "bir daha kendimi kandırmam " diye ,  bakalım tutuyor gibiyim.

Kalpsiz bardaklar , pembe olmayan saklama kapları arama çalışmalarım devam ediyor . Başarılı olduğum şeyler var. Ama onda da sıkıntılarım var üzerinde Made in China veya India yazmayan şeyler arıyorum , Türkiye'de üretilmiş olsun istiyorum , üretiminde çalışan kişiler insani şartlar altında çalışsın istiyorum. Kumaşlar pamuklu olsun , ağaçlar özel çiftliklerde büyüsün istiyorum. Bir mobilya firmasına bunu sordum mesela telefonda , suratıma kapattılar , oradan çalışan birilerini bulmak istiyorum. Böyle yerler bileniniz varsa , haber verir mi acaba bana  ? Valla çok sevinirim.

Hepsinin dışında The Handmaid's Tale 'in 2. sezonunu izlemeye başladım , göğsümün üstüne film oturmuştu 1. sezonda  . 2. sezonda fenalıklar geçirdim , ağlamaktan öldüm. Bu sene  Margaret Atwood kitaplarının 3 tanesini okudum ve okuduğum en iyi kadın yazarların başında geliyor kendisi , kesinlikle geleceği görme yeteneği var bu kadının. Kitabı da diziyi de şiddetle tavsiye ederim.

Neyse efendim , Atwood denilince aklıma bu sene çekilen şu kısa film geldi . Sizi o filmle başbaşa bırakıp öperek uzaklaşıyorum.



29 Haziran 2018 Cuma

Biri Bana Türk Kahvesi Fincanı Getirsin

Lafa nasıl gireceğimi şaşırdım. Böyle söyleyince çok şey yazacağımı sandınız değil mi ? Ama yok.
Seçim enkazını üstümden atamadım zaten. Her yerden saçma sapan haberler çıkıyor , seçmen olarak cevap bekleyince küstah küstah cevaplar alıyorsun. Kafam hiç bir şeye basmıyor gibi hissediyorum şu ara kendimi. Aklımdaki tüm fikirler biri söyleyince ortaya çıkıyor gibi , belki de o bile yoktur , gerçekten benim kafam basmıyordur bu gerçeği kabullenmek istemiyorum. Hiç gecikmedik Yeni Türkiye'ye , gözaltılar , provokasyonlar , saçma sapan " gadın beyle denize girsin" . Neyse enseyi karartmayın arkadaşlar diye dümdüz nasihat verdikten sonra kendi küçük dünyamdan bahsedeyim bence.


Tatile giderken azıcık macera kitabı falan okuyayım kafam dağılsın dedim , Dan Brown 'un - Başlangıç kitabını aldım , süründü elimde süründü . İlla ki sevenleri vardır ama ben yapamadım arkadaşlar  , kitap kötü müydü ? Değildi. Ama zor okudum . Hiç öyle tatilde , sahilde uzanırken okunacak kitap değilmiş . Onun dışında bir de Özlem Narin Yılmaz'ın , Kapıyı İçeriden Kilitledim kitabını bitirdim. Başka bir Kürk Mantollu Madonna gibiydi ben beğendim. Bir şapka dükkanı sahibinin hikayesini günlüklerden okuyorsunuz , o kadar güzel ve abartısız anlatılmıştı ki Ruhi Bey'in hikayesi , keşke şapkam olsaydı Ruhi Bey'in elinden çıkma dedim.

Henüz açıklamak için erken ama , önümüzdeki 5-6 aylık vadede Ankara'ya taşınma durumum söz konusu . Evlilik müessesesi kapsamında , olabildiğince çabuk ve sıradan bir şekilde halletmek istiyorum(z) . Ailelerden ziyade , akrabalar burunlarını sokmazsa , gayet sağlıklı bir şekilde bitecek gibi.

Bu yüzden bu aralar alış veriş yapıyorum. Çünkü hali hazırda hiç bir şeyim yok. Alış veriş yapmakta işkence gibi. Her şey pembe , her şey kalpli , her şey beyaz . Ve de çok pahalı , Türk kahvesi fincanı 170 TL olur mu ya ? Bir de her şey gerekli . Öyle diyorlar. 180 kişilik yemek takımına ihtiyacım yok dediğim mağaza görevlisi bile " aaa gerekli ama ya misafir gelirse" diyor. Misafir gelirse nedir ya ?

Ayh neyse bu konuda asla kafanızı şişirmiyorum . Zaten yeni bir hayat kuracak veya evlenecek motivasyonum düşük bu ara , toparlanır kendime gelirsem bakarım sonrasına.

Başka da anlatacak bir şeyim yok.

Sevgiler


25 Haziran 2018 Pazartesi

Suskunluk , Küskünlük , Mecburiyet Halleri

En son yazımda avaz avaz inanıyorum demişim. Sonra daha yazının üstü soğumadan , yüzüme yüzüme yapışmış yazdıklarım.

Cuma akşamı uyumamış , Cumartesi Mitingte daha çok heyecanlanmış ve Pazar günüde sabahın 06:00'sından , gece 00:30'a kadar mücadele ettim ben . Olmadı demeye dilim de , gönlüm de razı değil aslında ama 16 yıldır insanları bu kadar umutlandıran başka bir adam olmamıştı. Bugün olsa yine aynı adamın peşinden giderim , sağolsun ne diyeyim.

Başka bir değerlendirme yapmayacağım tabi ki , çünkü ben sadece seçmenim ve bir de kıdemli müşahit. Politikacıların argümanlarını buraya yazmayacağım .Peşinde olduğum bir diğer kişi meclise girdi ona sevindim , helali - hoş olsun.

Sabah uyandığımda kendimi gerçekten büyük bir boşlukta buldum. Buradan toparlamak lazım ama.
"Ay hadi yurt dışına gidelim" diyenlerden uzak durmak en iyisi , öyle ya da böyle geriye kalan %50 olarak yaşamak ve birbirimize sahip çıkmak zorundayız.  Halledicez , zor olacak , yine defalarca ümitsizliğe düşeceğiz ama bir şekilde başaracağız çünkü dünyanın düzenin böyle döndüğüne dair inancım sağlam.

Akşam evde seçim sonuçları açıklanırken , ter kan içinde bahçeden onu izlerken Efki sinsi sinsi içeri gidip , masadaki peyniri aşırdı ve bir anda buna kahkaha atarken bulduk kendimizi . Yani demem o ki ; gülümseyin.

Siz iyi olmazsanız , ben de olamam.

Öperim.

22 Haziran 2018 Cuma

Olmadı Hızır'ı Çağır - 22. hafta

Ben geldim.

İlk önce Haziran ayının başında ufak bir tatil yaptım. Ayvalık 'ta . Aslında Badavut diye geçiyor. Herhangi bir otelin , cafenin olmadığı bir tatil köyü. Sadece yazlıkçılar var . Yaklaşık 50 yaş üstü Erzincan , Dersim ve Sivas'lı dedeler ve teyzeler. Hayatımda daha önce bu kadar huzurlu ve komün bir tatil yapmadım. Hiç bir şeye para ödemedik. Deniz bedava , şezlong yok. Gün için de bir teyze dolma getirdi , diğeri ekmek arası köfte , termosta içecekler gül gibi 1 hafta geçirdim. Bulmacamı çözdüm ,kitabımı okudum , aynı düşü kurduğum insanlarla kumlarda 25  Haziran sabahlarının hayalini kurdum. 

Geldikten sonra da bayram tatili başladı , İstanbul ne güzel oluyor bayramlarda. Bol bol kitap okudum . Dinlendim. Akraba ziyaretlerini anlatmak istemiyorum , olmamış gibi davranmak en iyisi. 

Ben de herkes gibi , son günlerde sürekli ama sürekli malum seçimleri konuşuyorum. İlk önce " Gel bakalım" dendiğinde başlayan ağlamam , sürekli gözlerimin dolu olması ve tüylerim diken diken olması ile geçiyor. Tabi ki her zaman olduğu gibi yine umutluyum ve bu sefer daha umutluyum. Her ne kadar adil bir seçim süreci yaşamadığıma emin olsam da artık ses çıktığını görmek en büyük mutluluğum. 

Bunun dışında bir de hayatımda bir takım değişikliklerin olduğu bir dönemece giriyorum , bunun için bir takım ihtiyaçlarım var. Mesela buzdolabı gibi. Gidip maaşımdan daha fazla tutarda olan bir buzdolabını çok şükür alabildim. Bu demek ki 1 aydan daha fazla bir süre buz dolabına çalıştım. Ama  hiç alamadığım dönemleri düşünürseniz bence çok büyük bir başarı.  İroni yapmaya çalıştıkça  sinirlenen bir insanım ben . Şizofreniye bile saygısı olamayan bir insan için , kendimi yükseltemem. 

Efki paşa bu aralar uslu gibi. Yaz dolayısıyla tüylerini kestirdik. Gayet neşeli , iştahlı ve yaramaz. Yaramazlık sınırını aştı artık. Gece 02:00'de annemin kaldırıp , terlik getiriyor " hadi oyna benimle" diye. Ama kendisine hayatımın hepsi feda olabilir. 

25. hafta sorusunu cevaplayayım çünkü yazı aldı başını gidiyor. Toparlayamam buradan . Bu aralar en sevdiğin filmler ne , en son tatilde bir akşam Split diye bir film izledim. 25 ayrı karakteri olan bir adamın hikayesiydi , oldukça gerilimli ve başarılıydı. Sonra da zaten bir şey izlemedim. Çünkü tüm vaktim seçim konuşmaları , programları ile geçiyor .

25 Haziran gününün güzel olacağına inanıyorum , bu yüzden 24 Haziran'da gönüllü müşahitlik yapacağım. Çok isterdim sisteme güveneyim akşam da eve gelip , sonuçları izleyeyim ve zafer turları atayım ama son 10 yıldır güven duygumun hepsini yerle bir ettiler . Bu sefer Hızır'ı çağırarak gidiyorum  o sandığa . Çünkü her zamankinden daha umutluyum.
Neyse efendim ufak ufak notlarla bitirdim yazıyı , şöyle gözlerimi kısıp baktım yazıya da gayet saçma olmuş. İdare ederin. 


30 Mayıs 2018 Çarşamba

19-20-21.HAFTA

Yazmasam kalacaktı , öğle yemeği aramdan feragat edip bu satırları yazıyorum. Ki yarım saat bile açlığa tahhamül edemeyen biriyim ben . Ramazan ayında yemek yediğimizden bahsedebildiğimiz özgür zamanlardayız. Belirteyim isterim.

Geçen 1 ay içerisinde oldukça yoğundu yine , ilk önce belirteyim Efki bir kaç tane daha ufak badire atlattı. En son sokaktaki oyun arkadaşları biri tarafından ısırıldı.
Ben iş yoğunluğunu saymazsak gayet iyiyim Güzel güzel kitaplar okudum , en çok Ian McEwan'ın Fındık Kabuğu kitabını sevdim , anne karnındaki bir bebek gözünden sadakat kavramı anlatılıyor . Tavsiye ederim. En son yazdığımda sezon devam ediyordu , şimdi bitti ama sezon bitmeden , #cehennem , Tamamen Doluyuz ve Aile Sırları oyunlarını izledim ve en çok Aile Sırları'nı sevdim. Onun dışında da güzel güzel filmler izledim , bir kaç diziye kafayı sardım ama çok vakit bulamadım.

Bu hafta da yazın gelişi ile birlikte hemen tatile çıkıyorum. 2 yıldır doğru dürüst tatil yapamamış bünyemi dinlendirmeye gidiyorum. Tatile çıkmadan buraları daha çok boşlamadan şu çelınçın 3 sorusunu birden cevaplayayım.


19. Sevdiğiniz biri hakkında yazın demişler , sevdiğim biri , evlad-ı hayvanatım , Efki . 1,5 'dan fazla oluyor gelip hayatıma gireli. iyileşebilmekten , pazar günleri gülümsemekten , ve daha bir çok şeyden ümidi kesmişken patisini uzatıp , poposu ile yatakta kendine yer açtı. O günden beri her şey ama her şey çok farklı oldu. En çok kahkaha nedenim oldu kendisi. Son 1,5 yıldır hayatımda aldığım tüm kararların , yollarımın kesiştiği her şeyin sebebi kara kara gözleri.

Çok yaramaz , çok güzel , çok dik kafalı , çok hareketli , sürekli başını belaya sokuyor ama nasıl anlatayım bilmiyorum , kokusunu aldığım her günün akşamı dünyanın en güzel akşamı oluyor. Tüm derdimi o unutturuyor .


20. haftaya gelirsek , kurgusal bir karakter olsaydım kim olurdum diye düşündüm de , dünyanın en sıradan ve en düz insanı olarak söylüyorum kesinllikle Game of Thrones'un Khaleesi olurdum. Benim de ejderhalarım olsun , bineyim sırtına diyar diyar gezeyim istiyorum. Soruya cevap veren , herkesin orjinal yanıtı vardır ama bir insanın ejderhası olmasından daha orjinal olacağını düşünmüyorum.Ejderham var ya daha ne olsun.

21. haftada ise geçen sene nasıl değiştiğimi sormuş , öncellikle 19 . haftanın cevabı ile paralel cevap vereyim. Efki'den sonra çok değiştim zaten . Etrafımdaki insanlar bir kere " çok sakinleştin" diye sürekli vurguluyorlar , iyileşmekten korkmadım , iyileşmek için bana yardım edenlerden kaçmadım. Kahkaha atmaya başladım. Önceden sevdiğim , beni ben yapan her şeye tekrar tekrar sarıldım. En çok farkına vardığım şey  , kendimi doğurdum , büyüttüm . Ve bu halimle kucak açtım her şeye . Bu satırları yazdığım için sakın öyle inanılmaz huşuu içinde falan sanmayın beni , aksine halen daha bir çok şeyle kavga edip, kaşlarımı çatıyorum . Ama tek bir farkla artık kendime "Geçecek" dediğim de inanıyorum ve bol bol şükrediyorum. Bunun dışında bir de dolu dolu "Çok Şükür" ve " Seni çok Seviyorum " demek son derece lezzetliymiş.

Tatilde yazacak fırsatı bulabilir miyim , bilmiyorum ama daha uzun daha güzel yazılarla aranızda olacağıma söz veriyorum.

2 Mayıs 2018 Çarşamba

17-18 . Hafta

Merhabalar efendim , iş seyahatini birleştirerek ufak bir tatil yapma şerefine nail oldum. Bol yemek , bol yürüyüş , bol kahkaha ile geçti. Güzel oldu.

Tatil detaylarını buraya çok yazamam yeterince tepki topladım zira tatilin Ege kıyılarında olması dolayısıyla . O yüzden ben de çelınçın 17.18 haftasından dem vurayım . ( Haftadan haftaya yazdığım için kendimi kınıyorum ama , ramazan ve seçim sürecine girdiğimizden daha sakin olacağımı tahmin ediyorum. Daha düzenli olacağım artık valla bak)

Şimdi 17. haftanın sorusu kendimle ilgili sevdiğim şeyleri sormuşlar , hiç düşünmedim desem inanır mısınız ?
Genel itibari ile vicdanlı biri olduğumu düşünüyorum. Ki bence bir insanda olması gereken ilk özellik olmalı.
Sonrasında kitap okumak gibi bir alışkanlığım var , ve bence iyi bir okuyucuyum. Kendimi bildim bileli okuyorum ve yukarıdaki vicdan özelliğini de bünyeme kitapların kattığını düşünüyorum.
Hayvanları çok seviyorum özellikle köpeklere tapıyorum. Dünya üzerindeki en güzel canlıların ilk önce köpekler olduğuna inanıyorum.
Tipik görev adamıyım bir şey bana bir kere söylenilmeli , hemen sonuca gitmek üzere çalışıyorum ve hemen aksiyon alıyorum.

Bir de çok sevdiğim bir özellik olmalı mı bilmiyorum ama , düzenli - titiz biriyim. Her şey yerli yerinde olmalı , her şey derli toplu ve temiz olmalı. Yıpratıcı olabiliyor bazen ama huy işte ne yapayım. Bunu geçen birine dedim , bana " sen evinde köpekle yaşıyorsun , ne titizliği" dedi. Bir de güldü üstüne . Ağzına vurmadın mı diye sormayın , vurmadım. Oksijen israfı başka bir şey değil.
Yemek yapmayı çok seviyorum , ve yemek yapmak bana terapi gibi geliyor. E buna bağlı olarak güzel yemek yaparım.

Başka da yok sevdiğim özelliğim.  Çok düşündüm . Yok.

18. Hafta ise beni heyecanlandıran şey neymiş ? Bana bu soru sorulmaz ben akrep burcuyum hep ama hep heyecanlıyım.
Yeni bir oyuna gittiğimde , salonda beklerken heyecanlanıyorum. Beklediğim filme gittiğimde heyecanlanıyorum , yeni bir kitap alırken, aldığım kitap kargodan geldiğinde , bir kitabı bitirirken , bir kitaba başlarken. Efki'yi her gördüğümde , bana her kuyruk salladığında,  sabahları onunla uyandığımda. Rakı kadehe doldurulurken , arkada Zeki Müren çaldığında , Heybeliada'ya her gittiğimde , kar yağdığında , her sene ilk kez denize girdiğimde , aylardır beklediğim Sezgin Kaymaz kitabı raflara dizildiğinde . V.'nin boynuna her sarıldığımda. Daha da yazarım. Hiç farketmez , her şeye heyecanlanan biriyim ben.

19. haftayı tam gününde yazacağıma söz veriyorum tam gününde yazacağım.

Hepinizi öperim

20 Nisan 2018 Cuma

15-16. Hafta - Ufak Bir Rapor

Bu kadar üşengeç olamam derken bu kadar üşengeç olmam nasıl açıklanabilir bilmiyorum.

İçinde yaşadığım günleri bir şekilde atlattım. Kendime gelmeye çalışıyorum.

Bu süre içerisinde güzel güzel bir kaç kitap okudum tabi ki , yaşadığım günler okuma hızımı da sekteye uğrattı. En etkilendiğim , 4 Hane 1 Teslim kitabı oldu , çok sade ve çok derin bir romandı. Zaman zaman bazı yerlerinde zorlansam da , okumaktan öte , yan apartmandan oturup Nalan , Sabri ve Sümbül'ü izlediğime eminim ben.
Bir de henüz yarılarında olsam bile Engin Geçtan'ın - Bir Günlük Yerim Kaldı , İster misiniz ? kitabına bayıldım . İnce bir kitap ama nasıl etkileyici , nasıl fantastik ve nasıl büyülü. İlk defa okudum Engin Geçtan ve artık tüm kitaplarını okuyacağıma eminim.

E tabi sinema , dizi , tiyatro döngüsünü de zayıflattım . Tiyatroda Fatima'nın Erkekleri oyununu izledim ve pek beğendim. Devlet tiyatroları bu sene kadın hikayelerine ağırlık verdi.Bir de ben daha önce bayılarak izlemiştim , V.'nin de izlemesini istedim. Ve Kadıköy Haldun Taner'de Oniki Öfkeli Adam oyununa  gittik. Çok sevdik ikimizde.

Efki Bey dün akşam ufak bir kaza atlattı. Çok korkuttu beni. Kısırlaştırılmamış , testesteron bombası bir çocuğa sahip olmak nasıl zormuş Yarabbi. Bir arabanın önüne atlamadığı kalmıştı onu da yaptı , daha yeni egzamasını iyileştirdim derken , dün gece yine kliniklere taşındık. Neyse çok şükür iyi zibidi.

Unuttuğumu sandığınız çelınçın 15.ve 16. sorularına gelirsek ,

15. Soru itibari ile ; vallahi iş yerinde olduğumdan dolayı , siyah bir pantolon ve sarı bir kazak var. Evet kazak çünkü , bugün 20 Nisan olmasına rağmen hava buz gibi. Neyse ben zaten kış seven insanım , sıcak havaları da Temmuz'dan önce beklemiyorum , çok umrum değil diyeyim de bahar diye ağlaşanlar gıcık olsun. :)

16.Soru ise daha az yapsam dediğim şey. Daha az çemkirsem , daha az bok surat olsam. Daha az ağlasam. Daha az itlik kopukluk yapsam. Daha az telefonla uğraşsam . Bunun dışında şu anda yaptığım her şeyi daha çok yapabilsem. Keşke 1 gün 24 saatten fazla olsa , veya ben bu 24 saatin 9 saatini işte , 8 saatini uykuda geçirmesem. Dert yanma kısmına bağladım konuyu vallahi tebrikler.

Artık Daha sık yazacağıma söz verip , aranızdan Efki ile ayrılıyorum.
Sevgiler.


3 Nisan 2018 Salı

13-14 Hafta Soruları


Efendim çok ara verdim farkındayım ama , maalesef çok iyi şeyler olmadı. Yazıp – yazmama konusunda çok kararsız kaldım ama yaklaşık olarak 10 gün önce amcamı , çok genç yaşta kaybettim. İşin özü bu. Bu yüzden gelip ses edemedim.
“Hayat devam ediyor” hissiyatını yaşamam biraz zaman aldı. Benden ziyade annemi toparlamak zor oldu. Zira en yakın arkadaşlarından birini kaybetti. Babamla evliliklerini bitirmelerine rağmen , amcamı çok fazla severdi annem. Günlerdir her şeyden çok onunla uğraşıyorum. Hiçbir şeyle ilgilenemedim.
Benimle ilgilenme işini V. Üstlendi. O hatırlatmasa yemek bile yiyemeyecektim. İnsanın sevgilisinin aynı zamanda en yakın arkadaşı , dostu olması ne rahatlatıcı bir duygu , ilk defa yaşayan biri olarak o anda bile mutlu oldum.
Çok anlatacak bir şey olmadı şu süreçte ama çelınçı yapayım dedim. Zaten sonra devamı gelir . 13 ve 14. Haftalara geldik.
13. hafta herhangi bir konuda beni ne tutar bilmiyorum. Kafamdaki hemen eyleme dönüşür , dilimdeki de hemen ağzımdan çıkar zaten. Patavatsızlıklarım çoktur bu yüzden . Rezil olma korkumda yok , “ olursak olalım ne var “ derim hep.  Tanışmak için ilk adım atan olurum, muhabbeti başlatan olurum , herkesin gergin olduğu yerde ortamı köpürten ben olurum. Başaramama korkum yüzünden tam 4 yıl çalıştığım şirketimden , 1 yıl ayrılamamıştım. Ya başka yerde yapamazsam diye , şimdi onu da aştım , ben bu işi her yerde yaparım. O yüzden beni tutan bir şey yok.
14. hafta sorusu ise – Canlı , akılda kalan bir rüyam- çok fazla rüya gören biri olarak ( o kadar ki ,bazen uykudan yorgun uyanıyorum , rüyalarda yaşıyorum neredeyse ) en son gördüğüm rüyamı anlatayım ( gündüz niyetine) .En yakın arkadaşımla , benim evime çok yakın olan , orman içinde sessiz , sakin bir cafede oturup , sigara içiyoruz. Ve bir şeye sıkılmış halde ağlıyoruz. Derken yağmur yağıyor ama deli gibi. Biz de su birikintilerinin üzerine oturup , gideceğimiz yere doğru kayıyoruz . Arkadaşıma anlattım “ Oha sele kapılmışız kızım” dedi. Ben de “ su akar yolunu bulur , bence rahat olmamız gerektiğini söylüyor bu rüya “ dedim. İkimiz de ulvi insanlar değiliz ama rüya tabirinden anlıyoruz.
Neyse sıkıntılı sıkıntılı yazdım. Bir dahasına daha neşeli yazılar , neşeli Efki fotoğrafları ile huzurlarınızda olurum.

Sevgiler

22 Mart 2018 Perşembe

12. Hafta

Çelınçın 12. haftasına gelmiş , yani yılın da 12. haftası . Oha nasıl geçti anlamadım.

Sevdiğim yerlere gelecek olursak , aslında çocukluğumdan başlayacak olursak İzmir'den başlamam gerek ama çok net hatırlamıyorum nereyi severdim , ama galiba hafta sonları , yazın dedemle anılarımın çoğu Balçova - Telefirik'te geçiyordu. O yüzden orayı ayrı severim , 1000 yıl oldu gitmeyeli ama kalbimde yeri ayrı.

Sonra ergenlik yıllarım ve hatta mümkün olsa şu anda hayatımı geçireceğim yer olan Kars. Şimdi bayaa moda oraya gitmek , hiç rahatsız olmuyorum , aksine çok seviniyorum. Benim lise yıllarım geçti , 3 senede bir gittim sonrasında da . Bembeyaz karların yakıştığı ikinci bir yer ben bilmiyorum ,görmedim. Şehrin merkezinde halen daha aşağıda gördüğünüz bu eski binalar var. Işıl ışıl. Ve evet buralar devlet dairesi olarak halen daha kullanılıyor. Yıkım izni yok. Ben orada yaşadığım zaman , oturduğumuz mahalleye Kayabaşı Mahallesi derlerdi. Nedeni de şu fotoğrafta görüldüğü üzere , kayaların üstünde olan bir yer , tüm Kars'ı görüyordunuz . Sonradan şu şelale ve park yapıldı. O kayalar doğal yani su akışı sonradan eklendi. Yazın da çok güzel olurdu ama bünye kışı seviyor. Şu işaretlediğim yer de zaten annemin doğduğu ve benim hayatımın bir döneminin geçtiği yer.    

                             

Hikayemin geri kalanı İstanbul denilebilir , burada sevdiğim yerlere gelirsek , ilk önce tabi ki Kireçburnu. Sarıyer , İstanbul'un en güzel yeriyse , Kireçburnu 'da Sarıyer'in incisi . Gerçi birazcık kalabalık sinir bozucu olabiliyor ama yine de çok seviyorum.

Sarıyer'de bol miktarda meyhane var. Ama benim en sevdiğim Rumeli Kavağı Barınak. Tam anlamıyla salaş ve tam anlamıyla meyhane. Lezzetleri , sessizliği , müziği ve manzarası içimi açıyor. Her girip -çıktığımda yenilenmiş oluyorum.

Sonrasın da ve tabi ki Taksim. İstanbul'u sevme nedenimdi , her şeyimin şahidi , kitapçıları  kahvecileri , ağaçlı , arnavut kaldırım taşlı İstiklal caddesi , canım İmroz ve canım Atlas kitapçısı. Nasıl severdim. Aşağıda İstiklal Caddesi' nin benim sevdiğim günlerine ait fotoğrafları var , son halini tabi ki koymak istemiyorum. Yine de gönlüm vazgeçmedi oradan. Halen daha sevdiğim bir kaç yer olan , Küçük Sahne ve Aslıhan Pasajı var .

Aslıhan Pasajı' nda ise en sevdiğim yer olan , Eylül Kitap evi. Sahibi İsmail Abi ile tanışıklığımız 10 yıldan fazlaya dayanır. Issız Adam orada film çekmeden önce , tezgahta oturur , bana söylenen közde kahvemi içer ve kitapları kurcalardım. O yüzden Taksim' e gittiğimde ilk önce İsmail Abi' ye giderim. Çünkü bir tek onun yanında her şey eskisi gibi hissi yaşarım.


Yine Taksim'de ; Beyoğlu Sineması . Şu salonda oturup film beklemeyi ,beklerken ev yapımı kek yemeye bayılıyorum.
Ve tabi ki Gezi Parkı . Hayatımın en özel yerindedir. Çok anlatmaya gerek yok. Yine olsa yine parçalardım kendimi şu güzelliğin gitmemesi için.

E tabi İstanbul'un en sessiz yerlerinden biri olan Adalar var . Ama ben en çok Heybeliada'yı severim. Sokaklarını , cafelerini daha çok severim. Ama kişisel olarak Luz Cafe benim için çok özel artık :)

                             

Sevgiler .

15 Mart 2018 Perşembe

Olanlar Bitenler .

Haftalık yazma hızımı bile düşürdüm ama iş o kadar yoğun ki anlatamam. Kafamı kaldıracak vaktim yok. Eskiden öğle yemeği aramda yazardım , şimdi masada yemek yiyecek kadar sefil bir haldeyim.

Efendim ilk önce çelınçın 11. hafta sorusu olan çalma listesini belirteyim, az çok buralardan anladığınız kadarıyla iflah olmaz bir Kardeş Türküler hayranıyım , çıktıkları ilk günden beri hem de .
Eylül'den beri yeni albümleri çıkardıkları için , ben de genelde onları dinliyorum. Ama şöyle ki ;
dünden beri aralıksız Yunanca dinliyorum. Eleni Vitali'yi başta olmak üzere , özellikle kadın seslerine hastayım. E tabi arada dinledikçe , " Oha rakı olsa keşke" diyorum ama sakinim bu ara .

Şu da, şu anda çalan şarkı ,



Siz bunu dinlerken ben bitirdiğim kitaplardan bahsedeyim , İlki Gönül Kıvılcım'ın Uğultular . Nereden görüp aldım en ufak fikrim yok , ama baş ağrıları sokacak kadar karamsardı kitap ( kötü değil ) Defne'nin ruh halini kendime çok benzettim, yer yer çok kızdım.Tavsiye edeceğim bir kitaptı. Sonra yılın yarısına gelmeden bitirme sözü verdiğim , Suat Derviş kitaplarından Kara Kitap'ını okudum . İçerisinde aslıda 4 kitap vardı. Türk edebiyatının gotik tarzda romanlarından biriymiş neden öyleymiş anlamadım. Fena değildi ama tabi ki Fosforlu Cevriye değildi.

Ve hayatımdaki güzel üç gelişmeden bahsetmek istiyorum. Birincisi , tanışıklığımız blog olan , varlığı her zaman iyi gelen , güç veren , gülümseten canım arkadaşım , dostum , kızkardeşim İstanbul'a taşınıyor, her ne kadar İstanbul demediğim bir yere de olsa aynı şehirde olacağımızı bilmek beni çok mutlu ama çok ediyor. Gerçi siz de onun bloğunda okumuşsunuzdur ama benim için çok ama çok güzel bir haber.

İkincisi ; Ehliyet sınavından 98 ile geçtim. Şimdi sırada direksiyon sınavı var. Bu süreçte benden enerjisini esirgemeyenlere teşekkürü borç bilip , aynı performansı direksiyon sınavı için de isterim.


Bir diğeri de okuyanlar bilir Sezgin Kaymaz 'ın , Uzun Harmanlarda Bir Davetsiz Misafir diye bir kitabı vardır. Bazen hayatımı Uzun Harmanlar'a benzetirim. Ve şu anda tam hayatımın ortasında bir davetsiz misafir var. İzin almadan geldi oturdu ortasına. Ben de şikayet etmedim.Öyle şikayetsiz , öyle mutlu ve huzurluyum ki ; denizleri aşmayı planlıyorum , gideceğimiz tiyatro biletlerini unutup kahveye ikna ediyorum, sağolsun ne dersem diyeyim , sadece gülümseyip , elimi tutuyor . Böyle çok ponçik bir şekilde anlattığım için de kendime inanamıyorum :) Neyse Yaklaşık olarak 6 aydır burası hayatımda güzel değişikliklere neden oldu . Bunu da yazmak istedim.

             Şimdi sizleri evladımın gece saat 03:30'daki uyku poziyonları ile başbaşa bırakıyorum.


 kafası yok gibi gözüküyor , ama var .
** Yazı dünden beri elimde sürünüyor , sabah bir baktım Kudi'de aynı şekilde uyuyor.  


6 Mart 2018 Salı

Bir Takım Hadiseler - 10. Hafta

Evet efendim 1 hafta sonradan da olsa yazmaya devam ediyorum. Başlığın hadise olduğuna bakmayın , bir şey yok. İşte kitaplar , Efki diye geçiyor günler , arada yaşadığım en güzel hadise Saçaklı geldi İstanbul'lara . Güzel bir rakı masasını bağışladı bana bir de gelip evimi şenlendirdi. Efki'yi sıkıştırdı. O da bazen yüz verdi ,( yakalandığında ) , bazen kaçtı evin içinde. Ama canım kardeşim benim , yüzünü görmek bana nasıl iyi geldi anlatamam. 

Sonrasında da güzel güzel geçirdim tüm haftamı. Güzel bir iki kitap okudum. Onları ayrıca yazıcam . Film izledim. Kısa kısa yazdığım bu aktivitelerin aralarında bol bol gülümsedim . :)

52 Haftalık çelınçın , 10. haftası olmuş bile , hayretler içindeyim. 10. Hafta dünyaya bakış açımı sormuş. İlk önce aşağıya , Birhan Keskin'in  Dağ şiirini bırakayım ; 

Sabahın karşısında konuşmak ne zor!
İncecik kül gibi kalıyorsun,
Dağ susmaya giden yolu biliyor
Sen bilmiyorsun.
Taş yarılıyor bir çiçek için yol veriyor
Kısacık konuşuyor çiçek:”Dünya” diyor.
“Gördüm benimle tamamlanıyor”.
Yeryüzü karşısında konuşmak ne zor!
Yamaçtan aşağı bak, uçurumu gör!
– görsene kekeme!
İçindeki zayıf kan, dayanıksız dil,
Olmamış hal
Gümüş bir zirvede eriyor.

O taşın içinden yarılıp çıkan çiçek gibiyim ben ( kendine "çiçek" dedi) . Benimle tamamlandığına inanıyorum , hepimizle tamamlandığına inanıyorum . Dahası iyi olan her şeyin bu dünyayı tamamladığına şüphem yok. Bana yol veren bir taştır belki de , ve ben de başka bir şeye sebep olmuşumdur. Elim , kolum , kalbim , aklım hep iyiliğin ,güzelliğin yanında . Ve hemen inanıyorum her şeye , geçenlerde yazdığım bir yazıya Fermina " Dünya iyilerin varlığı için dönüyor " demişti , hemen inanmıştım , o gün bugündür de inanıyorum. 
Gözümde büyütülecek bir şeyi yok dünyanın , hepimize yetecek kadar , insan ırkından korkuyorum sadece. 

Çok duygusal ve çok fazla iyimserim galiba bu aralar. Gideyim müzik falan dinleyeyim.