22 Mart 2018 Perşembe

12. Hafta

Çelınçın 12. haftasına gelmiş , yani yılın da 12. haftası . Oha nasıl geçti anlamadım.

Sevdiğim yerlere gelecek olursak , aslında çocukluğumdan başlayacak olursak İzmir'den başlamam gerek ama çok net hatırlamıyorum nereyi severdim , ama galiba hafta sonları , yazın dedemle anılarımın çoğu Balçova - Telefirik'te geçiyordu. O yüzden orayı ayrı severim , 1000 yıl oldu gitmeyeli ama kalbimde yeri ayrı.

Sonra ergenlik yıllarım ve hatta mümkün olsa şu anda hayatımı geçireceğim yer olan Kars. Şimdi bayaa moda oraya gitmek , hiç rahatsız olmuyorum , aksine çok seviniyorum. Benim lise yıllarım geçti , 3 senede bir gittim sonrasında da . Bembeyaz karların yakıştığı ikinci bir yer ben bilmiyorum ,görmedim. Şehrin merkezinde halen daha aşağıda gördüğünüz bu eski binalar var. Işıl ışıl. Ve evet buralar devlet dairesi olarak halen daha kullanılıyor. Yıkım izni yok. Ben orada yaşadığım zaman , oturduğumuz mahalleye Kayabaşı Mahallesi derlerdi. Nedeni de şu fotoğrafta görüldüğü üzere , kayaların üstünde olan bir yer , tüm Kars'ı görüyordunuz . Sonradan şu şelale ve park yapıldı. O kayalar doğal yani su akışı sonradan eklendi. Yazın da çok güzel olurdu ama bünye kışı seviyor. Şu işaretlediğim yer de zaten annemin doğduğu ve benim hayatımın bir döneminin geçtiği yer.    

                             

Hikayemin geri kalanı İstanbul denilebilir , burada sevdiğim yerlere gelirsek , ilk önce tabi ki Kireçburnu. Sarıyer , İstanbul'un en güzel yeriyse , Kireçburnu 'da Sarıyer'in incisi . Gerçi birazcık kalabalık sinir bozucu olabiliyor ama yine de çok seviyorum.

Sarıyer'de bol miktarda meyhane var. Ama benim en sevdiğim Rumeli Kavağı Barınak. Tam anlamıyla salaş ve tam anlamıyla meyhane. Lezzetleri , sessizliği , müziği ve manzarası içimi açıyor. Her girip -çıktığımda yenilenmiş oluyorum.

Sonrasın da ve tabi ki Taksim. İstanbul'u sevme nedenimdi , her şeyimin şahidi , kitapçıları  kahvecileri , ağaçlı , arnavut kaldırım taşlı İstiklal caddesi , canım İmroz ve canım Atlas kitapçısı. Nasıl severdim. Aşağıda İstiklal Caddesi' nin benim sevdiğim günlerine ait fotoğrafları var , son halini tabi ki koymak istemiyorum. Yine de gönlüm vazgeçmedi oradan. Halen daha sevdiğim bir kaç yer olan , Küçük Sahne ve Aslıhan Pasajı var .

Aslıhan Pasajı' nda ise en sevdiğim yer olan , Eylül Kitap evi. Sahibi İsmail Abi ile tanışıklığımız 10 yıldan fazlaya dayanır. Issız Adam orada film çekmeden önce , tezgahta oturur , bana söylenen közde kahvemi içer ve kitapları kurcalardım. O yüzden Taksim' e gittiğimde ilk önce İsmail Abi' ye giderim. Çünkü bir tek onun yanında her şey eskisi gibi hissi yaşarım.


Yine Taksim'de ; Beyoğlu Sineması . Şu salonda oturup film beklemeyi ,beklerken ev yapımı kek yemeye bayılıyorum.
Ve tabi ki Gezi Parkı . Hayatımın en özel yerindedir. Çok anlatmaya gerek yok. Yine olsa yine parçalardım kendimi şu güzelliğin gitmemesi için.

E tabi İstanbul'un en sessiz yerlerinden biri olan Adalar var . Ama ben en çok Heybeliada'yı severim. Sokaklarını , cafelerini daha çok severim. Ama kişisel olarak Luz Cafe benim için çok özel artık :)

                             

Sevgiler .

15 Mart 2018 Perşembe

Olanlar Bitenler .

Haftalık yazma hızımı bile düşürdüm ama iş o kadar yoğun ki anlatamam. Kafamı kaldıracak vaktim yok. Eskiden öğle yemeği aramda yazardım , şimdi masada yemek yiyecek kadar sefil bir haldeyim.

Efendim ilk önce çelınçın 11. hafta sorusu olan çalma listesini belirteyim, az çok buralardan anladığınız kadarıyla iflah olmaz bir Kardeş Türküler hayranıyım , çıktıkları ilk günden beri hem de .
Eylül'den beri yeni albümleri çıkardıkları için , ben de genelde onları dinliyorum. Ama şöyle ki ;
dünden beri aralıksız Yunanca dinliyorum. Eleni Vitali'yi başta olmak üzere , özellikle kadın seslerine hastayım. E tabi arada dinledikçe , " Oha rakı olsa keşke" diyorum ama sakinim bu ara .

Şu da, şu anda çalan şarkı ,



Siz bunu dinlerken ben bitirdiğim kitaplardan bahsedeyim , İlki Gönül Kıvılcım'ın Uğultular . Nereden görüp aldım en ufak fikrim yok , ama baş ağrıları sokacak kadar karamsardı kitap ( kötü değil ) Defne'nin ruh halini kendime çok benzettim, yer yer çok kızdım.Tavsiye edeceğim bir kitaptı. Sonra yılın yarısına gelmeden bitirme sözü verdiğim , Suat Derviş kitaplarından Kara Kitap'ını okudum . İçerisinde aslıda 4 kitap vardı. Türk edebiyatının gotik tarzda romanlarından biriymiş neden öyleymiş anlamadım. Fena değildi ama tabi ki Fosforlu Cevriye değildi.

Ve hayatımdaki güzel üç gelişmeden bahsetmek istiyorum. Birincisi , tanışıklığımız blog olan , varlığı her zaman iyi gelen , güç veren , gülümseten canım arkadaşım , dostum , kızkardeşim İstanbul'a taşınıyor, her ne kadar İstanbul demediğim bir yere de olsa aynı şehirde olacağımızı bilmek beni çok mutlu ama çok ediyor. Gerçi siz de onun bloğunda okumuşsunuzdur ama benim için çok ama çok güzel bir haber.

İkincisi ; Ehliyet sınavından 98 ile geçtim. Şimdi sırada direksiyon sınavı var. Bu süreçte benden enerjisini esirgemeyenlere teşekkürü borç bilip , aynı performansı direksiyon sınavı için de isterim.


Bir diğeri de okuyanlar bilir Sezgin Kaymaz 'ın , Uzun Harmanlarda Bir Davetsiz Misafir diye bir kitabı vardır. Bazen hayatımı Uzun Harmanlar'a benzetirim. Ve şu anda tam hayatımın ortasında bir davetsiz misafir var. İzin almadan geldi oturdu ortasına. Ben de şikayet etmedim.Öyle şikayetsiz , öyle mutlu ve huzurluyum ki ; denizleri aşmayı planlıyorum , gideceğimiz tiyatro biletlerini unutup kahveye ikna ediyorum, sağolsun ne dersem diyeyim , sadece gülümseyip , elimi tutuyor . Böyle çok ponçik bir şekilde anlattığım için de kendime inanamıyorum :) Neyse Yaklaşık olarak 6 aydır burası hayatımda güzel değişikliklere neden oldu . Bunu da yazmak istedim.

             Şimdi sizleri evladımın gece saat 03:30'daki uyku poziyonları ile başbaşa bırakıyorum.


 kafası yok gibi gözüküyor , ama var .
** Yazı dünden beri elimde sürünüyor , sabah bir baktım Kudi'de aynı şekilde uyuyor.  


6 Mart 2018 Salı

Bir Takım Hadiseler - 10. Hafta

Evet efendim 1 hafta sonradan da olsa yazmaya devam ediyorum. Başlığın hadise olduğuna bakmayın , bir şey yok. İşte kitaplar , Efki diye geçiyor günler , arada yaşadığım en güzel hadise Saçaklı geldi İstanbul'lara . Güzel bir rakı masasını bağışladı bana bir de gelip evimi şenlendirdi. Efki'yi sıkıştırdı. O da bazen yüz verdi ,( yakalandığında ) , bazen kaçtı evin içinde. Ama canım kardeşim benim , yüzünü görmek bana nasıl iyi geldi anlatamam. 

Sonrasında da güzel güzel geçirdim tüm haftamı. Güzel bir iki kitap okudum. Onları ayrıca yazıcam . Film izledim. Kısa kısa yazdığım bu aktivitelerin aralarında bol bol gülümsedim . :)

52 Haftalık çelınçın , 10. haftası olmuş bile , hayretler içindeyim. 10. Hafta dünyaya bakış açımı sormuş. İlk önce aşağıya , Birhan Keskin'in  Dağ şiirini bırakayım ; 

Sabahın karşısında konuşmak ne zor!
İncecik kül gibi kalıyorsun,
Dağ susmaya giden yolu biliyor
Sen bilmiyorsun.
Taş yarılıyor bir çiçek için yol veriyor
Kısacık konuşuyor çiçek:”Dünya” diyor.
“Gördüm benimle tamamlanıyor”.
Yeryüzü karşısında konuşmak ne zor!
Yamaçtan aşağı bak, uçurumu gör!
– görsene kekeme!
İçindeki zayıf kan, dayanıksız dil,
Olmamış hal
Gümüş bir zirvede eriyor.

O taşın içinden yarılıp çıkan çiçek gibiyim ben ( kendine "çiçek" dedi) . Benimle tamamlandığına inanıyorum , hepimizle tamamlandığına inanıyorum . Dahası iyi olan her şeyin bu dünyayı tamamladığına şüphem yok. Bana yol veren bir taştır belki de , ve ben de başka bir şeye sebep olmuşumdur. Elim , kolum , kalbim , aklım hep iyiliğin ,güzelliğin yanında . Ve hemen inanıyorum her şeye , geçenlerde yazdığım bir yazıya Fermina " Dünya iyilerin varlığı için dönüyor " demişti , hemen inanmıştım , o gün bugündür de inanıyorum. 
Gözümde büyütülecek bir şeyi yok dünyanın , hepimize yetecek kadar , insan ırkından korkuyorum sadece. 

Çok duygusal ve çok fazla iyimserim galiba bu aralar. Gideyim müzik falan dinleyeyim.