31 Aralık 2017 Pazar

Yeni yıl , yine dilekler

Sabahın köründe evin içinde ki pıt pıt ayak sesleri ile uyandım yine.
Uyandığım fark edilince de tepeme çıkmaya çalıştı , benden randıman almayınca annemin tepesine çıktı. Aşağıdaki annem ile ikisinin bu sabah olan mücadelesi.

Kalktım kahve koydum kendime. Bİlgisyarın başına geçip , blogları kurcaladım.
2018 dilekleri, yapmak istediklerimiz vardı hep. Genel olarak hepimiz sadece yaşamak istiyoruz. Maalesef öyle bir hale geldik. Sadece yaşamak , tek parça halinde yaşamak. Bir gün bir tiyatroya , yada arkadaşımızla kahve içmeye giderken ölmek istemiyoruz.

Diğer yan dileklerimiz ise o kadar sıradan ve o kadar insani ki , gözlerim doldu.
Benim 2018'de yapmak istediklerime gelirsek ,

1- Araba Kullanmayı Öğrenmek İstiyorum;
10 gün sonra kurs başlıyor , yıllardır olan şu fobimi yenmek , araba kullanmak ve şu çocuğu ormana götürmek , veteriner kontrollerine rahat rahat götürmek istiyorum.

2-En az 50 adet kitap okumak istiyorum ;
Haftanın 5 günü çalışan biri olarak zaman zaman zorluyor , bazı geceler tek satır okumadan uyuyorum  ,yine de insan hedef belirlemek istiyor.

3-Bol bol spor yapmak istiyorum;
Herhangi bir diyet veya kilo vermek amaçlı değil aslında , oraları çoktan geçtim. Belli bir şekle girdi vücudum ve gerekli kiloyu verdim. Ama spor yapmak hem psikolojime , hem trafik kazası geçirmiş bedenime çok iyi geliyor. Sırt ağrılarım , bacak ağrılarım geçti spor yaptıkça . Uykum düzene girdi. Sağlıklı olabilmek için istiyorum sadece .

4-Yeni şarkılar , sanatçılar , gruplar keşfetmek istiyorum.
2 yıldır spotify üyesiyim. Sürekli bildiğim şarkıları açıyorum. Son 2 aydır yeni yeni listeler çıkardı karşıma çok sevdim. Bilmediğim ne çok şarkı varmış. Ne çok grup varmış.

5-Blog yazmaya devam etmek istiyorum ;
Burada olmaktan çok mutluyum daha çok yazayım, daha çok hikaye okuyayım istiyorum.

6-Daha az kavga etmek istiyorum ;
Desem de bunun koca bir yalan olduğunu biliyorum , zira olmuyor , haberlerle kavga ediyorum , tiyatroda telefonla konuşanlarla , hayvan sevmeyenlerle , yerlere tükürenlerle , kadın düşmanlarıyla tüm bunlar var oldukça kavga etmeye devam edeceğim.

7- Tiyatroya ve sinemaya daha çok gideyim istiyorum ;
Geçen sene tiyatro performansın iyidi lakin sinema o kadar değil , bu sene daha çok film izlemek istiyorum.

8-Yeni aile üyeleri istiyorum ;
İnsanın kendi ailesini seçme şansı yok biliyorum , biyolojik ailemle barışıp , bu sene ikinci ailem dediğim "aileyi " tamamladım. Yeni gelenlerle birlikte büyüsün istiyorum :)

9- Efki daha az yaramaz olsun istiyorum ;
Aslında bu da koca bir yalan , birazcık canı sıkılıp keyifsiz oldu mu en çok ben dertli oluyorum. Ama sağını solunu daha az yaralasın istiyorum.

10- Son olarak kendime ait bir sırrım var , onu bir gün buralara yazmak , dağa taşa haykırmak , herkese anlatmak istiyorum. Ve bunun için de gerekli şartların olgunlaşmasını istiyorum.

Tüm bunlar dışında , Sağlık  ve Barış en baş dileklerim.
Hepinizi çok seviyorum. Şimdi bu sene bol bol dinlediğim,
çok sevdiğim bir şarkı ile veda edeyim.


29 Aralık 2017 Cuma

Yıl Dökümü

Yılın son iş gününü geçiriyorum . Kimse yok şirkette herkes izin aldı gitti. Doğru dürüst ne mail geliyor , ne telefon. Öyle boş boş geçiriyoruz tüm günü .

Dün akşam Sade ve Derin blogunda benden bahsedince bir mail trafiği yaşadım. Maillerimi okumak , cevap vermek bugünün işi oldu. Bence çok güzel oldu.

2017 'nin değerlendirmesini yaptım kendimce. Çok şey öğrendim. Hatta diğer yıllara farkla öğrendiklerimi artık hayata geçirmeye başladım. Tıkandığım yerlerde yine demir somyanın altına saklandım.

Günün Bilgisi : 2017 öğretmen gibi geldi - geçti.

Bundan sonraki hayatımda yanımda olacağına inandığım çok yakın iki arkadaşım 2016'nın son günlerinde girdi hayatıma . Dahası 30 Aralık 2016'ta çok yakın üç arkadaş olacağımızı anladım.

Sen ne kadar artık hiç birşeyi kendimden çok sevmeyeceğim desen de 4 adet pati ile bu kararın yerle bir olabiliyormuş bunu anladım.

Ne kadar okumuş , masterlar , doktoralar yapmış olsa da saygının bunlardan gelmediğini , bir erkek istenmediği takdirde nasıl canavarlaşıp , şiddet gösterebilir olduğunu gördüm. E tabi bu bir ilişkide ne istediğimi ve istemediğimi öğretti.

Hayatta hiç ama hiç bir şey sana ait olamıyor . Bunu haftada 2 kere çamaşır suyuyla temizlenen evi birden pati izleri , mama artıkları , sarı tüy topaklarla dolan ve buna rağmen çok mutlu olan annemle anladım.

Yine ve yeniden kitap okumanın , spor yapmanın beni nasıl rahatlattığını anladım .

Yazarsam iyileşemem derken , aslında tüm şifayı yazmakta bulduğumu farkettim.

Rakı ile en çok bol sarımsaklı haydari ve levrek marin , şarapla sadece peynir yemeyi sevdiğimi farkettim.

En çok alkol aldığım yıl oldu. (Ben canım sıkkın olduğunda  içebilenlerden değilim. Canım sıkkınken ağzıma burnuma alkol kokusu gelirse , direk sarhoş olurum. O yüzden bu alkol alma halini iyi olmama bağlayabilirsiniz. ) Ve buna bağlı olarak güzel güzel meyhaneler keşfettim.

Güzel kitaplar , yeni yazarlar keşfettim. Bol bol tiyatroya gittim. Güzel filmler izledim.

Bahis oyunları oynadım , poker oynamayı öğrendim ve çok eğlendim.

7 yıl sonra babamla iletişim kurup , hayatımda ilk defa babaya sahip oldum.

Babamı dinlemeye başladım , annemi anlamaya çalıştım. Ve ikisi ile de halen daha devam eden bir hesaplaşmaya girdim. Elimden aldıkları ve aldıklarının farkına varmadıkları bir ergenliğim var onun hesabını sordum. Bir yere varamadım , ben de ergenlik yaşamaya başladım.

Bloga dönmek çok ama çok iyi geldi . Yargılanmadan içimi açmak insanlara. Bunu sağladığı için Saçaklı'ya tekrar teşekkür ederim.

Şimdi 2018'in başındayım. Hiç bir karar almadım yeni. Her şeyim de var çok şükür.
Yaşadığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. Sağlıklı olmak , sevdiklerimin sağlıklı olması en büyük kazancım zaten.

Gelsin 2018 elbette öğreteceği bir şeyler vardır. Ve kendisini sakince bekliyorum .

Hepinize İyi Seneler )

İyi ki Varsınız !!!!








27 Aralık 2017 Çarşamba

Demir Somyanın Altındayım Yine

Günün Bilgisi : Hayatımın bir döneminde ölmek istemiştim.

Şu anda demir somyanın altından yazıyorum.

Bir sabah uyandığımda lütfen artık kötü bir şey olmasın diye dua ettiğimin farkına vardım.Ve işte o zaman en iyi çözümün ölüm olduğunu düşündüm. İntihar etmek istememiştim yanlış anlaşılmasın.
Sadece artık sonum gelsin , yarın sabah uyanmayayım diye uyumaya yatıyordum. Çok ama çok sevdiğim bir roman vardır , Adalet Ağaoğlu'nun - Ölmeye Yatmak kitabı. Baş karakteri Aysel gelip , yatağa uzanıp ölmeyi beklerdi . Benim ki de öyleydi. Her akşam ama her akşam bu gece son kez uyuyorum , yarın sabah uyanmacağım diye umutla giriyordum yatağa . Çünkü beni hayata tutacak , sarılacağım hiç bir şeyim yoktu .

Sabah Saçaklı'nın yazısını okuyunca fark ettim. Hayat , tokatlayarak öğretiyor ve bir şekilde seni ayakta tutuyor . Hiç bir zaman yıkılmıyorsun.

Ben ne tam olarak öğrendim , ne de iyi bir tecrübeye sahibim hayatla ilgili . Yine aynı yerden darbe aldığımda kanıyorum. Ve yine sanki geçmeyecek gibi ağlıyorum. Bilmem gerekiyor oysa bitiyor. Sezgin Abi 'ye bir gün bir soru sormuştum ve bana şu cevabı vermişti ;

"Kesintisiz bir şey yoktur , aşk hariç. Onun haricinde her şey molalı, taklalı, durlu kalklı gelir.Zevk, eğlence, mutluluk... Aklına ne gelirse. Tabii bir de dert.
 Biz, diğer yaratıklara göre biraz daha naif, biraz daha korumasız kalırız hayatın bu kesintili akışlarına. Bu yüzden, canımızı yakan her olayda, suya kapılmış saman çöpü gibi hisseder, korkarız.
Hayatı, türlü türlü debisi, upuzun yolculuğu, yanından, içinden gelip geçtiği onca yerler yurtlar, alıp kendine kattığı çamuru, mili, üzerine vuran yeşilliği ve gölgeliği ile akıp giden bir ırmak say, hem kapılmışızdır ona, hem de kontrol bizde sanırız.”

Oysa bizde olan hiçbir şey yoktur. Kendimiz bile ona aitizdir; bir su damlası kadar."

Çok etkilenmiş ,o dönem ara bandı yapmış , fakat asla hayat dersi olarak almamıştım.

Sonra nasıl oldu o iyileşme süreci bilmiyorum. Önce 2016 Mayıs ayında iş değiştirdim. Yeni arkadaşlar , yeni bir çevre edindim kendime. Sonrasında da geldi. Ve hatta öyle bir noktaya geldi ki ; "Ben ölümden deli gibi korkuyorum arkadaşlar ölmek istemiyorum, benden vazgeçmeyin,hasta falan olursam varınızı yoğunuzu satın beni tedavi ettirin demişliğim var "

Efki'nin gelmesiyle de ne yıkabilir beni diye emin olmaya başladım kendimden. Sağlıklıyım ve yaşıyorum .
Dertsiz , tasasız , borçsuz olduğumu sanmayın.

Hesaplaşmamın bitmediği bir ailem var , yapılan en ufak hata yüzünden para kaybedilen bir pozisyonum var ve bu beni sürekli stres yapıyor , dünya kadar borç . 
Ama Sezgin Abi'nin dediği gibi ," her şey bitiyor . Sen bir iyi ol , sakin ol , ellerini arkanda bekle. Bak bakalım nasıl oluyor. "

Yukarıda saydığım problemlerim biter ve yenisi başlar , her şey olur yani.
 Ama her şey biter . Ben yaşamayı seviyorum artık .

Buraya kadar okuduysanız. Bir şey itiraf etmek istiyorum.

İyi geldi yazmak , şimdi demir somyanın altından çıkıp kahve içebilirim.






25 Aralık 2017 Pazartesi

Kronik Hastalığım

Bu hafta sonu arap saçına dönen birkaç işimi hallettikten sonra kalkıp Harbiye Muhsin Ertuğrul sahnesinin yolunu tuttum .  Sadık Şendil’in eseri olan Bizim Aile’nin tiyatro uyarlamasını izlemeye gittim . Film herkesin çok sevdiği beğendiği bir film. Hayatım boyunca izleyip ağladığım sahnedir aşağıdaki sahne.

                                           

Bence biraz riskli işe girişmişler ama başarmışlar. Başarmaktan kastım filmden daha iyiydi değil tabi ki. Ama risk almadan uyarlamışlar. Dekor , oyunculuklar yerli yerindeydi. Diyaloglar filmle bire bir aynıydı.
                            
Yukarıda ki sahnede keyifle izledim ama gözlerim dolmadı. Dekorun içinde filmin orijinal fotoğrafı ve Munir Özkul’un fotoğrafı asılıydı. Oyun bittiğinde de çok güzel bir saygı duruşu yaptılar filmin asıl sahiplerine. Oyun izledikten sonra , Munir Özkul ve diğerleri her biri ne büyük oyuncuymuş onu fark ettim.

Oyundan sonra çok yakın bir arkadaşımın evine erken yeniyıl kutlamasına gittim. Saat 19:00 gibi başlayan gece 01:00’de hastahane de bitti . Çünkü benim 10 yıldır devam eden migrenim o gece çıkmak istedi. Çığlıklar atarak vardım hastahaneye .

Günün Bilgisi : 10 yıldır kronik migren hastasıyım ve denemediğim ilaç , tedavi kalmadı.

Bilenler ve yaşayanlar bilir , beyninizi alıp kafa tasına aralıksız vurulduğunu hissedin. Öyle bir acı. Aynı anda gözünüze de vuruyor , bir yandan da mideniz bulanıyor. 03:00’te evime götürdüler sağolsunlar , gelip Efki’nin koynuna girdim. Sabah uyandığımda yeniden doğmuş gibiydim. Güzel bir duş alıp , kahve içip “heyyy ben çok iyiyim” nidaları ile Kadıköy’e doğru yol aldım.

Gittiğimde ekşisözlük gelmişti , benim Sezgin Abi sayesinde tanıdığım bir ekip var ,onlarda gelmişti. Derken geldiği cancağzım. Biz ayrı 7 kişi kadardık , ayrı bir köşede sesimiz çıkmadan oturduk. Genelde hep bildiğimiz sorular soruldu. Şu ana kadar sakin devam eden yazımda ufak bir çemkirme yapmak istiyorum, Sezgin Abi ile birlikte kaç söyleşiye girdim bilmiyorum , ara ara başka söyleşilere giderim , başka bir kadın gazeteci – yazarla 10 kişi kadar oturup yemek yiyip edebiyat üzerine söyleşiler yapmıştım. Yazarın kitapları , diğer kitaplar , edebiyat , yazarlar hakkında sorular sorulmasını anlıyorum , konu ile alakasız sorular sorulmasını da anlıyorum. Ama yazarın verdiği örnek üzerinden hayat hikayesini anlatan insanları anlamıyorum. Evin de çıkan yangının , yazar da nasıl çağrışım yaptığını anlatılıyor. “Bizim de ev yanmıştı bir kere “ diye konuya girilmesini anlamıyorum. Detayları ile , “ evin yanı duvardı , orada ki çalılar vardı , bla bla “ ve konunun bağlandığı bir yerde yok. Biz 15 dakika boyunca bunu dinledik. Yapmayın arkadaşlar , hikayeleri boş verin  , yazarın kitap yazma hikayesi için geldim ben oraya onun için geldim.
(Yeterince çemkirdim. )
Söyleşi bitti , biraz da biz söyleştik , gecenin etkisi başlamaya başladı benim , arkadaşlarımın kitaplarını imzalattım ,sarıldım, geldim.


Gelip Efki ile oynaşınca geçiyor baş ağrım falan. Aşağıya zibidinin çeşit çeşit fotoğraflarını bırakıyorum. Hepsi bu sabah çekildi.





22 Aralık 2017 Cuma

Ben Kendimi Gülün Dibinde Buldum

Uuuu tam 3 gün olmuş uğramayalı buralara . Hem iş olarak çok yoğun ve gergin 2 gün geçirdim (geçirdik). Dün de şu arabanın bir şeyleri ile uğraşmak için izin almıştım. O da işler değişince izin bana kaldı. Aklımda olan birkaç şeyi yaptım. Şunu fark ettim , “ evde olsam çalışmasam var ya, ooooo neler yaparım” cümlesi bomboş bir cümleymiş. Zira koca bir günde spor dışında hiçbir şey yapamadım. Bence hafta içi boş zaman koca bir kara delik , zamanınız kayboluyor. Hayır boşta kalmadım , sürekli bir debelenme ama bir şey yok. 2 satır kitap okumak için kitabı elime aldığımda saat 16:30 olmuştu , ki benim mesaim 17:30’da bitiyor.

Nam-ı Değer Grace bitmek üzere ama bitirmek istemiyorum. Grace biraz daha benimle kalsın. İlk önce diziyi izlediğim için hiç pişman değilim . Zira kitaptan sonra diziyi izleseydim çok kızardım .Okumak için önereyim diziyi izledim diye sakın vazgeçmeyin , kitap muhteşem.

Çok yakın arkadaşımın doğum günümde aldığı D&R kartlarından birini daha harcadım. Suat Derviş’in 4 kitabını birden aldım , “Diğer aldıklarımı okudun mu ?” diye soranlara , “Bu bir yatırım “diyorum. Elbet okunur.

Efki ise tamamiyle iyileşti. Yara yerinde tüyleri çıkmasını bekliyoruz. Keyfi de gayet yerinde , o kadar hareketli ki , bazen baş ederken zorlanıyorum . Ama o öyle koltuklarda çılgın gibi zıplarken hayran hayran onu izlemekten kendimi alamıyorum.  

Bir sürü oyuna tiyatro bileti aldım , sezon başladığından beri Muhsin Ertuğrul’a gidememiştim. Yarın Sadık Şendil’in muhteşem filmi olan Bizim Aile’nin uyarlamasına gideceğim. Akşam da 2 arkadaşımla yılbaşı kutlaması yapıcaz.  Pazar günü Sezgin Abi’m geliyor .Tüyap’ta o kalabalıkta oturup kahve içip , kısa bir durum değerlendirmesi yapmıştık , şimdi ekşisözlük edebiyat kulübü söyleşisi için gelecekmiş .Ben de gidip göreyim kendisini. Detaylı anlatırım zaten.

Günün Bilgisi : Sezgin Abi olmasaydı ne yapardım ?

Sezgin Kaymaz’ın kitapları 2014 senesinde bloglar arası yapılan bir challenge ile hayatıma girdi ,  Sevgili Leylak Dalı önermişti , Kün kitabını.(Bileğimde o yüzden kocaman KÜN yazıyor ) Aldığım gün , an bile aklımda . Kitap aldıktan 3 gün içinde bitti , zaten yarısından fazlasını bir cafe bitirmiştim , o kadar çok ağlamıştım ki herkes bana bakıyordu. Sonrasında kendisine mail attım , ve o günden sonra hayatımdan çıkmadı. İlk yüzyüze tanıştığımız gün , “korkuyorum” dedim ,”kork ama yürü” dedi. Ve ertesi gün tüm hayatım değişti.  O olmasaydı baş edemezdim. Yapamazdım . En büyük desteğim O’nun kelimeleriydi. “Sezgin Bey” olarak başlayan süreç 1 yılın sonunda “ Sezgin Abi” kısmına  evrildi. Şimdi de “İyice yaşladın haa tam dede oldun “ diyorum da saçlarımı karıştırıyor. Canım Benim.

Sıradaki parça , benim en sevdiğim Sezgin Kaymaz kitabı olan Kün’ün çıkış noktasıymış Bir gün bu şarkıyı duymuş ve romanı yazmaya başlamış. Sezgin Abi kimden dinlemiş bilmiyorum ama ben Feryal Öney’den dinlemeyi çok seviyorum. Onunla veda edeyim.
Hepinizi öperim .


18 Aralık 2017 Pazartesi

Araba Kullanmak yada Kullanmamak

Dün yazıyı yayınladıktan sonra kalktım Mehmet'in kliniğine gittim. Küçücük bir klinik zaten . Pazar günü de olunca , çok gelen olmuyor , yine elimde eldiven ,birine serum takılırken yardım  edeyim , diğerine aşı yapılırken . Çok bir şey yapmıyorum , çöpleri döküyorum falan ama çok seviyorum orada durmayı. Zaman zaman da beni çok kötü yapıyor. Canı acıyan her yavrunun acısını üstüme alabilirim. Ama elimden bir şey gelmemesi , çaresizlik.

Kardeşim araba kullanmayı öğretmeye çalıştı , bu konuda da ( bir çok konuda olduğu gibi) büyük bir yeteneksizlik abidesiyim . Oldukça panik , gergin geçti. Aynı anda hem oje sürüp , hem televizyon izleyemem ben . Şimdi yola bak , direksiyona hakim ol , el frenini ne oldu. Vites kaça alınacaktı. Hız 10km'yi geçmesin . Ne yaptığımın farkına varmadım açıkçası . Geri geri gitmek diye bir şey varmış mesela , ki kendisini algılamam mümkün olmadı bu seferlik . Zira aynaların nerede olduğunu , bana tam olarak nereleri gösterdiğini anlamadım.

Kardeşimle araba sürme dersleri şöyle gidiyor .


Bakalım , başarıcam , başarmak zorundayım dahası.


17 Aralık 2017 Pazar

BOM BOŞ HAFTA SONU

Yine koca bir cumartesi gününü araba bakarak geçirdim.Allah'ım kesinllikle akıl karı değil. Arabanız varsa  sakın satmayın alınmıyor. Aldım sayılır. Eğer bir aksilik çıkmazsa  , Pazartesi kesinleşecek.
Akşam eve inanılmaz yorgun geldim . Efki'nin yanına kıvrıldım. Boyunluktan dolayı çok makul bir aşk yaşayamıyoruz ama yine de bal gibi kokuyor. ( Deniz Seki tarzı betimlememden sonra bu paragrafı bitiriyorum)

Bu sabahta kalktık Bahçeköy tarafında bir yere kahvaltıya gittik. İstanbul 'da yaşayanlar için ağır tavsiye vereceğim. Binbaşı Çeşmesi diye bir yer keşfettik , orman ortasında çokça köpek barındıran bir kahvaltı yeri burası , açık büfe ve kişi başı çok makul bir fiyat .Çalışan çocuklar da çok ince . Hemen sobanın yanına alıyorlar bizi. Ve biz oradayken oluşan tüm tabakta kalmışları bir poşette bana veriyorlar. Ben de yolda dura dura bulduğum ,çocuğa yediriyorum. Bunu bildiklerinden dolayı sanırım bugün biz söylemeden "abla poşetin hazır " diye getirdiler. Çayları da hep taze. Yolun düşerse aşağıda bilgilerini bırakıyorum.
https://www.zomato.com/tr/istanbul/binba-emesi-kahvalt-salonu-kemerburgaz-merkez


Nam-ı Diğer Alice kitabına devam ediyorum . Çok fırsat bulamadım bu hafta okumaya ama bu hafta bu açığı kapatmayı planlıyorum. Başka da hiç bir şey olmadı koca hafta sonunda .Hem hiç bir şey yapamadım , hem de çok yoruldum. Neyse azıcık blogları falan kurcalayayım bir film önerisine denk gelirim illa ki.

Tüm hafta sonu da bu şarkıyı dinledim. 


15 Aralık 2017 Cuma

Efki'nin Son Durum ve Sibelynka Mimi

nyoğunluk ve yorgunluktan çok vakit bulamadım. 
Şimdi yazayım Efki iyi. Eskisi hallerine döndü . Zıplıyor , şımarıyor , koşuyor , yataklara zıplıyor. 
Sadece boyunluktan ötürü kafasını her yere sokamıyor , onu da yapmasın zaten . 
Şaka bir yana da, o iyi olsun da her şeyim ona feda olsun. 

Normal haline döndüğü için zibidi, yazacak bir şeyler arıyordum sibelynka'nın mimini gördüm. Blogum zaten yeni komşularım sağolsun yalnız bırakmıyor . Mim güzel, sorular da . 
Başlıyorum ; 


1-Kaç yaşındasın,mesleğin nedir?
 32 yaşındayım.  Özel bir yazılım firmasında iş geliştirme uzmanıyım .


2-Nerede yaşıyorsun en sevdiğin yerin fotoğrafını paylaşır mısın?
İstanbul'un sessiz kalmış tek yerinde yaşıyorum sanırım. Sarıyer- Yeniköy'de .
En sevdiğim yer Kireçburnu ve Garipçe köyü. 
O arkadaki araba kalabalığı haftasonu kahvaltıya gelenler. Normalde daha sessiz  sakindir.
         
 3-Günlük hayatta seni mutlu eden şey nedir?
Kolay mutlu olurum ben . Ama en çok mutlu eden şey tabi ki akşam eve gittiğimde karşımda kuyruk sallayan zibidi oğlum. Onun dışında spor yapmak çok mutlu ediyor. Tiyatroya gitmek , oyunu beklerken kahve içip - kitap okumak. Sadece başlı başına kitap okumak. Çok yakın ve bana çok yakın yaşayan iki arkadaşımla buluşup rakı içmek , poker oynamak :) 
Burası Taksim Küçük Sahne'nin bekleme salonu , insan burada oturmakla bile mutlu olur bence 
                                 
4-En sevdiğin meşguliyetin/hobin nedir?
Kitap okumak ve spor yapmak . 

5-Evinin en sevdiğin köşesinden bir fotoğraf paylaşır mısın?
Evimin en sevdiğim köşesi kitaplığımı ilk gördüğüm yer , ve çalışma masam
Saçaklı bu kitaplığın ölçüsünü belirlemişti, ve "oooo çok yer var bir sürü kitap alırsın " diye kandırmıştı.
Bak doldu !!!
Bu masa da kendisinin fikriydi

6-En sevdiğin kitap ve ondan bir bölüm paylaşır mısın?
Böyle bir soruyu tabi ki kabul etmem mümkün değil :) Çok fazla sevdiğim kitap var. Vedat Türkali "Bir Gün Tek Başın",  Oğuz Atay"Tehlikeli Oyunlar" , Yaşar Kemal " Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana" , Orhan Kemal" Bereketli Topraklar Üzerinde" , Sezgin Kaymaz " Kün" , Kemal Varol " Ucunda Ölüm Var" bunlar başucu kitaplarım. Ama sadece bunlarda değil o yüzden bir bölüm paylaşmam zor. Israrla isteniyorsa şu an aklıma ilk gelen ;

"dikkatli, bakarsan mucizenin şaşılacak bir tarafı yoktu esasında, hayat bir mucizeydi zaten. geldiği gibi, olduğu gibi kabul edecek, debelenmeyecektin. deliler deli değildi, mucizelere gözünü kapatıp "ben görmüyorum demek ki mucize falan yok." diyen akıllılar deliydi." -KÜN

7-Şahit olduğun bir mucize var mı?
Soruları sırayla alıyordum buraya , o yüzden yukarıdaki satırları bilmeden yazdım. Ama mucize için yukarıdaki satırlar yeterli. Bir de şahsımın en büyük mucizesi Efki. Beni nerelerden kurtardığını , nerelerden çıkardığını bir bilseniz. Şaşırırsınız. 


8-En çok görmek istediğin ülke hangisidir?Kanada ve Norveç görmekten öte yaşamak isterdim. Kış ,soğuk ve kar .
                                         

9-Sana göre en büyük başarın nedir?
 Hiç bir başarım yok. Bir köpeğe annelik yapmaya çalışıyorum, 2 yaşına gelmeden bir sürü macera yaşadık. Hatta iki gün önce "ben bu çocuğa bakamıyorum "diye ağladım. Kendi başarım olarak görmüyorum lakin sayılırsa ,çok güzel arkadaşlar biriktirdim. Onu da aslında kendimden çok onların başarısı saymak gerekiyor , zor bana tahhamül etmek. 

10-Ölmeden önce mutlaka yapmak istediğin şeyler nelerdir?Herhangi bir politik mesaj verme kaygısı taşımadan söylüyorum ama bu ülkede tek parça olarak yaşamak istiyorum. Kitap yazmak istiyorum. Çok okumak istiyorum. Kocaman bahçeli bir evim olsun da alabildiğine köpek doldurayım içeriye istiyorum. Bir Kardeş Türküler konserinde onlar şarkı söylerken ben de dans etmek istiyorum. Türk filmleri arşivim çoğalsın istiyorum , daha sağlıklı beslenmek istiyorum.

Nerede olursa olsun beni en çok bu görüntü mutlu ediyor
                                     
Buradan bu mimi benim gibi bir şey yazamayanlara gönderiyorum. 

*** Şarkıyı eklemek sonradan aklıma geldi. :)













13 Aralık 2017 Çarşamba

Durum Raporu

Gecenin  bir körüne kadar Efki Bey'in kıçında dolandım. Boyunluktan dolayı mutsuz , bir de canı acıyor ki çok fazla oturup kalkmıyor.
Ben eve girdiğimde heyecanlandı bir zıplamaya falan çalıştı . Yaş mama aldım ben de mutlu olsun diye. Normalde buz dolabının kapağının sesini tanır , neredeyse gelir . Dün ama peynire bile tepki vermiyor. Yemesinde ve içmesinde sorun yok . Mehmet'i aradım, veteriner hekim. "Sakin ol , durumu normal " dedi . Ama o hep sakindir. Ve sakinliği sinirlerimi oynatıyor. "Cuma gününe kadar toparlar" dedi.

Sabahta işe geldim çok üzüldüm başka bir habere.( Saçaklı senin kalbine kurban olurum. )
Sonra tekrar Mehmet'i aradım. Biri getirip köpeğini kliniğe bırakmış , sonra da 10 gün olmuş gelip almamış. Telefonlara da çıkmıyormuş. Başka bir arkadaşımın sevgilisi yavru köpek aldı , o da küçücük çocuğu hangar gibi yerde geceleri tek bırakıyormuş.Oturdum ağladım şirketin tuvaletinde .

Her yeri köpek - kedi patisine boğdum. Efki iyileşene kadar da başka konum yok sanki.
Tabi ki kimseyi yargılamak niyetinde değilim lakin o yavruları hissetmeye çalıştığımda , gözlerim doluyor.

Neyse . Söylensem de Mehmet'e güveniyorum. İyileşeceğini biliyorum. Yazıyı bir yere de bağlayamadım yine. İyi enerji kabul ediyorum , lütfen gönderin.

12 Aralık 2017 Salı

Kalp Ağrısı

Dün akşam kedi kovalarken , bacağını cam yada başka bir şey kesmiş oğlumun.
Tüylerden hiç bir şey fark etmedim. Sonra uyumak için yatağıma geldi ,yatak kan içinde kalmıştı.Vücudunda aramalar yaptıktan sonra bir baktım bacağı perişan halde.

Veterinere gidiş anımız çok yok. Her şey büyük bir panik ve korku haliyle gerçekleşti. 7 tane kanca gibi bir şey taktılar bir de boyunluk.Çok korktu , çok titredi.

Dün Saçaklı ile konuşurken aslında sadece bir kalp ağrısı olduğunu söylemiştim. Dün akşam yanımda titreye titreye uyurken , "kalbim de ona ait olabilir yeter ki bir şey olmasın" diye ağladım.

Sabahta biraz sakinleştirip işe geldim tabi çalışmak falan yok. Aklım sürekli evde. Bir an önce buradan kalkıp eve gitmek ona sarılıp , tüm acısını üstüme almak istiyorum.

İçinizi sıktım. Farkındayım. Ama o benim hayatta başıma gelen en güzel şey. İyileşsin daha güzel yazılar yazarım.

11 Aralık 2017 Pazartesi

Araba Sevdası

Cuma akşamı Sinestezya kitabını bitirdim . Başlarken oldukça heyecanlandırmıştı beni. Ama bitince öyle olmadı nedense . Çok heyecanlanamadım. Sonrasında da şu kitaba başladım. Yazarın bir tek Damızlık Kızın Öyküsü kitabını okumuştum. Doğum günü hediyesi olarak alınan hediye kartına Margaret Atwood'un tüm kitaplarını aldım bu sene. ( Saçaklı halen daha doğum günümde aynı hediye geliyor :)) Yazarın kurgusu çok güçlü ona zerre şüphem yok , ama çeviri de oldukça başarılı.
Netflix'te geçenlerde dizisi yayınlandı 6 bölüm. Çok güzeldi , hem de bayaa bayaa güzeldi. Yine de kitabı okuyunca , kitapları filmlerden daha çok seviyorum gerçeği ile yüzleştim.




Arada da Netflix'te Easy diye bir diziye başladım. Her bölüm kendi içinde başlıyor ve bitiyor , yarım saat civarı 3 bölüm izledim. Bayaa eğlenceli . Tavsiye ederim.

Bu arada 20 yıllık süren araba fobimi yenmek üzere ehliyet almaya yola çıktım . Cüzdanımda boş ehliyetin durmasının bir anlamı yok.Bari arabada alalım  dedim. Fakat Tanrım araba için ayırdığım para ile en kötü arabanın peşinatı bile ödenecek durumda değil. 4 tane yer gezdik. Bir insan bir arabaya neden o kadar para verir anlamadım ki . Neyse al(a)madım. Ama vazgeçmedim.
Çünkü şu anda arabası olan kardeşim bizimle , ve Efki'nin tüm ihtiyaçlarını onunla karşılıyoruz. Veterinere gitmesi , ormanda gezmesi , yatıya kalacağım yerlere onu götürmem. Efki için arabamın olması ve ehliyetimin olması şart.Yıllarca reddettiğim bir şeyi bana yaptırabilen evladımın ağzını yerim ben . Tüm hafta sonum araba bakmakla geçti anlayacağınız .

Bu hafta sonu azıcık gündemden uzak durup, Efki'nin kucağına attım kendimi. Çok çok iyi geldi. Ormanda kahvaltı ettik. Diğer çocukları besledik. Koştuk , beraber uyuduk.

Bir köpeğin boynundaki sıcacık tüyler kadar ruhuma iyi gelen bir şey yok bu aralar .








8 Aralık 2017 Cuma

Ekşisözlük Cevabı - Parasız Reklam

İlk önce Fermina'nın paylaştığı şu ekşisözlük yazarının bana verdiği cevabı bir aşağıya ekleyeyim de .
Ve belirteyim arkadaş "erkek istediği için değil , kendim istediğim için giyinsem olmaz mı " diye verdiğim tepkiye "bu kafayla giderse yalnız kalırsın" yazmış , sonra da sanırım bir çok kişi aynı çemkirmeyi yapınca benim imla hatalarından dolayı anlayamadığım şu metni yollamış ; 

Çok acayip benim gece gecelik giyinmek istememe halimi o zaman "ergegte eve gelmez" olarak tehdit gibi bir şey ile savuşturmuş. Kendisine cevap vermeyip , ilişkimizi böylece sonlandırıyorum. Sonuçta polar pijama ve şort delisi bir insanım. Ve eve gelmeyen bir ergeg düşüncesi ödümü patlatıyor. 

Oradan da şu Taksim'de barda dövülen çocuklara geliyorum. (Özür dilerim Saçaklı) Çok korkunç değil mi ? sürekli dayak yiyen insanlarla ilgili haberler ve bunlara bir müdahalede bulunmayan polisler var. Polisin o barda bir müdahalede bulunduğuna inanmıyorum , çünkü aynı sokakta bir taciz olayını polise söylediğim de bana yukarıdan bakarak (boyum 1,60) "şşşş tamam hadi evine" dedi ve çayını içmeye devam etti. 
Bir de bir kaç ay önce çıkan BiTaksi olayı vardı, günlerce rüyalarıma girmişti. Şu taksici terörü artık korkutacak boyuta ulaştı. Yaklaşık 1 ay önce başıma geldi yakın mesafeye bindiğim için , ben arabadayken bağırmalar , küfür etmeler ,ters yöne sürmeler. Elimde telefon en son whatsapta konuştuğum arkadaşıma , kardeşimin numarasını gönderebildim korkuyla . Neyse sonra sağ salim eve varıp, gerekli yerlere şikayetlerde bulundum. Arabasını bağladılar , uzaklaştırma verdiler diye bilgiler aldım. Çok fazla taksiye binen biri değilim ama , evim ve işim yakın , doğal olarak sosyal hayatımda bu çevrede , akşamları taksiye binmeye korkar oldum artık. Ben de şu Uber denilen uygulamayı kullanmaya başladım. Taksiden daha ucuz, daha konforlu , daha güvenilir.Yolculuğumu arkadaşıma mesaj olarak iletiyorum , kredi kartı ödemesi yapıyorum. Ve asla söylenen bir şöföre rastlamadım. 

Valla uygulama sahiplerinden para falan almadım . Ama etrafımdaki herkese şiddetle tavsiye ediyorum. E günün bilgisi de bu ; Uber kullanmaya bayılıyorum :)


7 Aralık 2017 Perşembe

Ah Bu Ben

Yeni kayıt kısmına tıkladım öylece duruyorum. Akşama ne yiyeceğiz sorusu gibi , biri söylese hemen pişiririm ama bir fikrim yokken yazmak zor.

Gazete bakayım dedim , içim şişti. Bugün Sincan'da dava  vardı. Segbis sistemi ile yargılama yapılacakmış.Evde ki muhabbet kuşunun adı : Selo. Annem dava olumlu sonuçlanırsa kuşu doğaya salacakmış. Umudumu kaybetmek istemiyorum , ama o kuş uzun süre bizimle kalacak gibi.
Toplumun %15'lik gibi bir kısmının sesini duyuran insanların şu anda hapiste olması düşündürücü gelmiyor mu sizlere de ?

Neyse

İşçi eşlerine öfke kontrolü eğitimi verilecekmiş. Nereden tutsam elimde kalıyor . "Sevgili işçi sana düşük maaş verip , 8 saatin üstünde çalıştıracağız . Sen bunun sonucunda öfkeleneceksin. Öfkelenince ailene öfke ile şiddet gösterebilirsin. Ve biz o şiddetin önüne geçmek için karına alttan alma dersi vereceğiz." Benim anladığım bu. Bu hali bile sinir bozucu.

İkili ilişkilerde alttan alma halini anlayabiliyorum. Arkadaşınız sinirli iken , ailenizden biri , iş arkadaşınız , sevgiliniz , kocanız öfkeli iken bir tarafın sakin kalabilme halini anlayabiliyorum ve saygı duyuyorum. ( Ben çok yapamam ) Ama bu özverinin hep kadınlardan beklenmesi , ve kadınların bunu sürekli görev olarak üstüne alması can sıkıcı. Erkekler veya insanoğlu bunu hep ister. Ben de isterim sürekli bağırayım , kırayım , dökeyim  karşımdaki sakin olup beni sakinleştirsin. Güzel lüks . Ama bazı kadınlara , arkadaşlarıma bakıyorum. Sürekli bir sakinlik , içe atma , 3 yaşında laftan anlamayan bir çocuk gibi sürekli laf anlatmaya çalışma halinde .
Bir arkadaşım mesela adamı bırakmıyor . Adam bağırıyor , küfür ediyor , tekmeliyor falan . Bizim ki toparlanacak diye bekliyor. Değişecek diye uğraşıyor. Sanırım biraz seviyor kadınlar annelik rolünü.
Tabi ki anlatarak yıkacağız 1000 yıldır üstümüze yapışan kadınlar çile çekmek zorundadır imajını. Ama benim bahsettiğim alttan alma hali , kendini sakince anlatmak yerine , " Sen nasıl istersen" kısmı ile gerçekleşiyor. ( bu paragrafta ağır saçmaladım farkındayım ama silemem )

Günün Bilgisi  : Derdim herkesten önce kendimle benim. Kadın - erkek eşitliği , kadınların özgürlüğü gibi yırtınıyorum ama bazen içten içe kendimi üstün gördüğüm anlar  oluyor. Bir erkek yapsa kızacağım davranışları "ben de kadın olarak yapabilirim" diye yaparken buluyorum kendimi. Zaman verin kız kardeşlerim .Törpülüyorum yavaş yavaş öküz yanlarımı.

Neyse
Okuduğunuz için teşekkürler <3<3<3









6 Aralık 2017 Çarşamba

Tek Takıntım

Günün bilgisi :Bozuk paraya dokunamıyorum.

Okumayı ilk söktüğüm zaman gazeteden okuduğum ilk haber " Bozuk parada mikrop daha fazla " gibi bir şeydi. Yaklaşık olarak 6 yaşındaydım. Ve o günden beri şu haber hayatımda yer etti.
Bunu okuduktan sonra bir daha asla ama asla bozuk paraya dokunamadım. Çok uzun yıllar , peçete , eldiven , giydiğim kazağın kollarını çekip oraya sokuşturma yöntemiyle idare ettim. 
Sonra çok az aşmaya çalıştım ve halen o çok az aşma yerindeyim. 
Tabi sadece dokunamama haliyle kalmadı. Görmek bile hoşuma gitmiyor. Yemek yediğim masada varsa hayatta yemek yemem. Sesine tahammül bile edemem zaten . Aslında gözümün önünde durmaması lazım. 
Otobüs , dolmuş gibi yerlerde parmaklarımın en ucu ile tutup veriyorum. Sonra pürel , ıslak mendil gibi geçici çözümler ilk bulduğum yerde de elimi yıkama. Çünkü yıkamam lazım , çünkü bozuk para tuttuğum elimle yüzüme dokunamam. Spor salonunda mesela tam hazırlanmış , ellerimi yıkamış ve spor yapmaya hazırlanmışken  makineden su almam gerekiyor ve bunun için 1 liraya ihtiyacım var . Bir peçete çıkarıyorum hooppp onun ucuyla makineye atıyorum ve suyumu alıyorum. Eminim dolmuşlar , marketler , spor salonu , iş yerim daha temiz değil ama bu bozuk para gibi krize sokmuyor beni.

Bunu bir gün fark eden bir arkadaşım oldu. Resturantı vardı , her para üstünde cüzdanımı açardım , paraları oraya koyardı. Sonra bunu dikkat çekmek için yaptığımı söyledi. Ve bir gün oturduğum yerde elbisemden içeri bozuk para attı , çünkü gerizekalıydı. Çığlık çığlığa o parayı çıkardım ve dudaklarım da su kabarcıkları , vücudumda kırmızı kırmızı benekler çıktı. O zaman inandı arkadaş ama ben de  bir daha da konuşmadım kendisi ile . 
Ve bunu açıkladığım çok az insan var. Ailem tabi yıllardır biliyor.  Eski okul arkadaşlarım. Bir de eski erkek arkadaşım.Çaktırmamaya çalışıyorum insanlara , normal bir şey değil biliyorum. Ama yapacak bir şey yok . Aşamadım. Hani şu dolmuşta elden ele para uzatırlar ya . O zaman " alerjim var " diyip vermiyorum. Bakışlar tuhaflaşıyor ama ben de böyle bir manyağım. 

Yazıyı görselle taçlandırmak isterdim , takdir edersiniz ki böyle bir şeye katlanmam zor. :)



5 Aralık 2017 Salı

Like Manyaklığı

2013 senesinin Haziran ayında insanlar gazdan ağzı burnu yanmışken bir arkadaşım Facebook'ta kocasının elinde poşetlerle fotoğrafını koyup " Evimin direği alışverişte" diye bir şey yazmıştı. 
Silmeyi denedim bir kısımını baş edemedim. "Neden sildin" derseler , " senin direğin beni hiç ilgilendirmiyor" diyemeyeceğim için sessizce facebook hesabımı geçici bir süreliğine dondurdum. Sonra bir ara ara bakmaktan öteye gidemeyen ilişkimiz tamamiyle bitti. Geçen bir tarih hatırlayamadığım için gireyim dedim şifreyi unutmuşum. Böylece ebediyete kadar çıktı Facebook hayatımdan. 

2012 yılından beride ınstagram kullanıyordum. İlk başlarda sevdim. Zaten çok kimse kullanmıyordu. 
İşte kitap fotoğrafı bakayım , yayınevlerini inceleyelim diye başlayan yolculuk , yemek tarifi sayfalarına geçti , sonra spor yapmaya başlayınca fitness sayfaları , fitness hocalarına doğru bir evrim geçirdi. Bu tip sayfaları takip ediyordum , son 10 aydır da Efki fotoğrafı paylaşıyordum. 
Hastalık boyutuna ulaşmadı ben de , ama merak eder oldum. Çok hem de 6 yıl önce kursa giderken tanıdığım kız boşandı , neden boşandı diye ipucu aramaya başladım resmen . Sonra ( ve sanırım çıldırma noktam ) fitness paylaşımları yapan bir kadın hocanın tüm ilişkisine şahit oldum , sevgili olmalarından , evlilik tekliflerine kadar. Sonra kadın ayrılmış ve canlı yayın yapıp , beslenme ve spor tüyoları verirken , sevgilisini soran herkese" özel hayatımla ilgili konuşmak istemiyorum" dedi . Ve bana komik geldi. 

O sofralar , tatiller , kitapla - kahve fotoğrafları , makyajlar , tırnaklar , kocişim , sultanım hepsinden kusmak üzere olduğumu farkettim. Bir sabah uyandım istemiyorum hayatımda dedim . Sevgili kişisi "uygulamayı sil istersen" dedi. Tam onu yapacakken , " hayır artık hiç bir şekilde hayatımda olmasını istemiyorum" dedim. Ve gitti.  6 ay bitti. Zaman geçtikçe ne doğru bir karar verdiğimin farkına vardım.Gittiğim konserden video atmakla uğraşmak yerine müziğin keyfini çıkarıyorum , oyunu beklerken bilet fotoğrafı çekeceğime kitap okuyorum , Efki'nin tüm anılarını hafızama kaydediyorum. Yayın evlerinin bültenlerine abone oldum , mail olarak geliyor . Haberleri takip ettiğim 2 gazete var zaten. Sporda da zaten belli bir düzey oturdu.

Kimsenin hayatını merak etmiyorum. İnsanların hayatlarına dair fazla detay bilmiyorum. Ve çok hafifliyorum. Geçen akşam bir arkadaşımla oturup bira içelim dedik. Buluşmamızın 7 dakikası biranın fotoğrafına uygun filtre aramak , ne yazsak düşünceleri ile , 10 dakikası da kim görmüş bunu diye kontrol etmekle geçti. Ben bu süre zarfında telefonu elime almadım mesela. Beraber gittiğimiz bir tiyatro oyununda telefonunu kontrol ederdi sürekli zaten .Dehşetle bakmıştım yüzüne de anlamamıştı. Neyse. (Dedikodu yaptım )

Bu hafta sonu gittiğim oyunda görevli 5 kere ikaz etti ,2 tane kızı . Dekor önünde fotoğraf çektirmeyin diye , utanç verici değil mi ? 5 tane like için mi ? 

Galiba blog yazmaya o yüzden döndüm , günlük tutmak gibi burası . Daha güzel . Aynı dili konuştuğum insanlar var. Aynı masaya oturduğumuz zaman telefonu ile uğraşmayacak insanlar. Burada meramımı daha iyi anlatıyorum. ( Teşekkürler Saçaklı :)) 

Tavsiye verecek en son insanım ben bu hayatta. Ama bunu kesinllikle önerebilirim. 
Herkesin çok iyi bildiği bu karikatürü de buraya bırakıyorum. Konuyu bağlamam lazım çünkü .

Sevgiler 

4 Aralık 2017 Pazartesi

HAFTA SONU

Çok tuhaf geçti bu hafta sonu.
Bu arada hafta sonu internet kullanmıyorum ben çok fazla. Hem vakit olmuyor , hem de bu konuda irademi geliştirdim. Yoksa çıkamıyorum işin içinden.

Aslında fena değildi ama tuhaf bir ağırlık ve sıkıntı vardı üstümde.
Hafta içi sipariş ettiğim kitaplar geldi , Cuma günü . Ben de şuna başladım;







Sineztezi hastalığı ile ilgili kitap , oldukça enteresan geldi konusu. Bu hafta içi bitiririm diye düşünüyorum.İçinde  Alzheimer hastalığı da anlatılıyor gerçi. Çok beğendim ben .





Cumartesi günü bir de şu filme gittim romanını çok sevmiştim. Filmi de fena değildi. Tabi ki kitap kadar iyi değildi ama güzeldi. Tren ve kar vardı içinde daha ne olsun :)

Sonra da babamla Beşiktaş - Galatasaray maçını izledim. Biraz geç uyuma , biraz alkol olunca PAzar sabah uyuyayım dedim ama olmadı. Kuyruğunu suratıma suratıma sallıyor , suratımı yalıyor , elimi kaldırıyor . Tüm bu işaretler " Hadi oynayalım " aslında ama "çok erken annecim"diyemiyorum. Kalktım mecbur . Neyse zaten tiyatroya gidecektim.

Taksim- Küçüksahne 'de Düdüklüde Kıymalı Bamya oyunu vardı. Onu izledim. Küçük sahnenin atmosferini çok seviyorum. Bekleme salonunda kitap okumak bile en büyük zevkim ama dekorlar olmuyor küçücük kalıyor oyunlar. Neyse yazarın izlediğim 3. oyunuydu. Yer yer hafif sinirlendim . Ama yine de çok beğendim. Hele hele Demet Ergün diye bir kızçenin oyunculuğu beni benden aldı. 3. karakterlerden biriydi , fakat en çok alkışı o aldı. Hayran oldum .


Akşam da gelip kitabımı okuyup , Efki paşa'yı mıncırdım. Sonra da Netflix'te Glitch adlı diziyi izledim 2 bölüm. Paranormal olaylar dikkatinizi çekiyorsa seversiniz. Zaten 6 bölüm akıp gidiyor.
Günün bilgisine gelince ; Saçaklı'nın şu yazısını görünce , ve cuma günü yazdığım yağmur temenisi aklıma gelince yazayım dedim . Ben tam bir kış insanıyım. Tam anlamıyla.
Kış , kar , kazak , sıcak sahlepler , gri kapalı havalar .Tanrım o kadar mutlu oluyorum ki anlatamam.
Eylül itibari ile bir hareketlenir Kasım gibi kendime gelirim. Nisan gibi de hafif şalterleri kapatıp Haziran 15'te depresyonun kucağına atarım kendimi. Memleketim bu ülkenin en doğusu ve en soğuk ili , ama annem , babam , kardeşim yaz insanı. Ki ben de o ilde 3 yıl yaşadım. -40 dereceyi gördüm. 3 katlı evimizin çatısından yere kadar inen buz saçaklarının altından geçtim. Okulla evimin arası 250 metre idi ve ben yürüyerek gittiğimde kirpiklerim buz tutardı. Ama yine de hayatımın en mutlu günlerini orada geçirdim diyebilirim. Bugün imkanım olsa gidip orada yaşarım. Ya da dünyanın en soğuk , en karlı yerinde yaşayabilirim. Geçen sene İstanbul'a 3 günde olsa güzel kar yağdı. İş yerim 3 gün tatil yaptı , ben 3 gün boyunca sokaklarda gezdim.


Kış güzeldir. Sarıp sarmalar insanı.



1 Aralık 2017 Cuma

Ağlak Biriyim / Kitaplar

Dün spordan sonra eve gidip , hemen yemek yiyip , Efki'yi dizime yatırıp , elimde çay bardağı ile meşhur davanın geri kalanını takip ettim. Malum kişinin adı da geçmeye başladı. Dün iş yerinde de gogılda " ambargo delmek nedir , nasıl delinir ?" diye araştırma yapıyordum. Baya baya öğrendim ya . Ben de yaparım evde kendi imkanlarımla.
Sonra artık fiziksel yorgunuluk mu , yoksa okuduklarım mı ağırlaştırdı bilmiyorum. ? UZandığım yerde kalmışım. Gecenin bir yarısı uyandım Efki bacaklarımın üstünde yatmış , bir daha uyandım kendi yatağına gitmiş bacaklar havada uyuyordu. Sonra gece 04:00 gibi garip garip sesler çıkardı. Kusuyor sandım , sonra daha da abarttı , nefesi kesildi sandım. Panikle evdeki herkes ayağa kalktı. Sakinleşti kendi kendine . Süt verdim , kucağıma aldım uyuduk beraber. Neden öyle oldu anlamadım. Çok korktum ama . O uyudu , ben bir süre sevdim onu , biraz da ağladım. Böyle dertlerim var benim. Efki.Kitaplarım kargodan gelmedi.Evde yemek yok , kredi kartı bitiyor çok şükür . İstediğim oyuna bilet bulamadım falan filan . Ama dünden beri 45 milyon yuro , euro , 45 milyon , milyon diye dolanıyorum ortalıkta .Off çok çemkiririm bu konuda . Neyse.

Dün akşam davanın oturum aralarında şu kitabı bitirdim. 
Elimde süründü , sade bir dili olmasına karşı okunmadı bir türlü. İnat ettim ama bitecek.
Ermenilerle ilgili , daha iyi kitaplar okumuştum ama bu da fena değildi. 


Sonra da şu kitaba başladım , NotaBene çok güzel öykü kitapları basıyor. Aldıklarımın hepsini çok sevdim. Geçen sene kitap fuarında da editörü ile tanışmıştım. 5 kediciğe yer arıyordu , sonra haber aldım hepsini kendinde tutmuş vermemiş. ( Konuyu kediye - köpeğe getirdi ) 
Ejma'nın Rüyası'nı bir kaç ay önce almıştım. Dürüst konuşayım arkasında Vedat Türkali'nin yazısı vardı , " çok beğendim"demiş diye aldım .Ama çok beğendim. Hem de çok .Güzel güzel masallar vardı içinde , masallarda ağlanır mı ? Ağladım . Yarıya kadar okudum . Bugün geri kalanını bitirmeyi planlıyorum . Şiddetle tavsiye ederim. Dersim, Munzur , Göçler. Hele ki Ermeni Garo ciğerime işledi resmen. ( 45-50 milyon ) Sürekli aklıma geliyor. 
Çok kolay ağlıyorum. Kitaplara ağlıyorum , filmlere , haberlere , sokak köpeklerine. Efki'nin korktuğu zaman kıçını bana dayamasına . Aklıma dedemi getirmeme. Her an ağlayabilirim günün bilgisi bu. 


Sabah merak ettim it herifi , annemden fotoğraf istedim.Sizlere yattığı yatağın örtüsünün parlaklığı ile uyum sağlayan güzeller güzeli çocuğumun fotoğrafı ile veda edeyim. 


Hafta sonu tiyatroya falan gidicem onları yazarım artık. Umarım biraz da yağmur yağar. 






30 Kasım 2017 Perşembe

Saçlarım Lüle Lüle

Akşam elimde telefon New York'taki davayı takip ederken uyuyakalmışım. 
Bu yaşadıklarımıza inanamıyorum diye bir cümle kurmak isterdim de , şaşırmıyorum . Fakat şaşırdığım şu var nasıl halen daha o koltuklarda oturuyorlar ve nasıl bu adamlara inanan bir güruh var. 

Tabi ki politik analiz yapamayacak kadar bilgisizim bu konuda. Bilgim şu ; bunların hepsi dolandırıcı. Ve yargılanıyorlar. Bu kadar. 

Neyse yazacak bir şey bulamadım diye , sağa sola sataşırken . Saçaklı "saçlarım lüle lüle yaz" dedi.
Evet saçlarım lüle lüle ama gel bir bana sor. 
Kabarması bir dert , bakımı, kurutması , uzaması . Ve tabi ki dökülmesi . Bir de sorarlar bana ( Efki'yi kastederek) " çok tüy döküyor mu ? " diye . Ben daha çok döküyorum. Çocuğun suçu yok. 
Uzun zaman kısa kullandım. Kısa olunca düzleştirip bir kaç gün idare ediyordum. Şimdi düzleştiremiyorum. Üşeniyorum . Kıvırcığı fazla. Uzadı. Her sabah ıslatmak zorundayım. Denemediğim saç bakım kremi , köpüğü , bir şeyleri kalmadı . Ama her sabah tekrar şekil vermek zorundayım . Kurutmak ayrı bir işkence , havalar soğuduğundan beri başım ağrıyor benim.

Bir de o kadar fazla saçım yok ama nedense dünyanın en zor şeyi ona şekil vermek. Ay konuşurken bile sinir basıyor. Bu sabah mesela uyandım geç kalmışım , saçım düz olsa tarar çıkarım demi. Ya  da akşam taradığım saç yeter demi. Olur mu ? Kıvırcık saçlıyım ben , her bir teli kendinden bağımsız hareket ediyor. İşe nasıl yetişeceğimi düşünmeden saçlarımı ne yapıcam diye düşünüyorum . Bir ara şekil vermek zorunda değilim diye gaza geldim Olmadı. O halini gerçekten anlatamam.

Hiç bir zaman rahat ettirmez bu saç insanı. Bir yok kıvırcık saçlı kadınlar öyle , yok hep kuaförden çıkmış gibi methiyeler düzerler. Benim saçım onlardan değil kardeşim. Her sabah ama her sabah en iyi ihtimal 15 dakika gidiyor. 

Bir de 1 aydır , kestirmeyi düşünüyorum . Kuaförde kesmiyor . Çok güzel kesemem diye . Bir de iki ay önce uçlarında tam 3 cm kestim ( evet kendim kestim ) bildiğin daha beter kısaldı saç. 3 cm ulan nasıl bu kadar belli olabilir. 

Neyse. 
Özetle : Saçlım kıvırcık ve ben onlarla yaşarken çok zorlanıyorum. 

29 Kasım 2017 Çarşamba

Şarabın Gazabı

Hafta içi  , haftanın daha 2. günü falan demedim dün akşam büyük bir alkol denizinin ortasına soktum kendimi.Gecenin sonu çok fazla yok ben de . Koca koca boşluklar. Beni eve bırakan arkadaşıma " ben ölürsem 40 gün üzülün , hakkıyla matem tutun " diye baskı yapıyormuşum. 

Allah'tan yanlarında rahatlıkla içip dağıtabildiğim 2 arkadaşım var. Çok büyük bir lüks. 

Sabah uyandığımda yapmam gereken herşeyi yapmış olduğumu fark ettim .Dişlerimi fırçalamışım , makyajımı çıkarmışım , kıyafetlerimi dolaba yerleştirip , kirlileri banyoya götürmüşüm. Efki'nin yatağını annemin odasından , kendi odama taşımışım. Üstüne üstlük sağa sola mantıklı mesajlar yollamışım. "sabah gecikicem , sen eve gittin mi ? , yarın ki işin sonucunu mesaj at önce " . Nasıl olabiliyor bilmiyorum. En son bu kadar hatırlamayacak derecede sarhoş olduğum 7-8 sene önceydi.

Sabahta kalktım ehliyet kursuna yazıldım. Ehliyet başvurusuna yarı sarhoş ve hangover gittim zaten . İş yerindeki arkadaşım " sen ehliyeti alınca zaten ilk hafta kaptırırsın " dedi. Eğer ehliyetimi alabilirsem , ve araba kullanmaya başlarsam asla ve asla damla alkolle bile o direksiyona oturmam , bu konuda o kadar eminim kendimden. 


Akşam gidip spor yapmam lazım yoksa bu uyuşukluk çıkmaz benim üstümden. 
Neyse ben bu yazıyı hiç bir yere bağlayamıyorum . 
Akşam gidem spor yapam , Efki'yi mıncıram , kitap okuyam .

Günün Bilgisi de şu olsun ; İçki içmeyi seviyorum ne yapayım :) 


28 Kasım 2017 Salı

Travmalar , travmalar

Günün bilgisi : Travmatik insanım ben.

Valla öyle tüm hayatımı , özelliklerimi , nefret ettiklerimi , sevdiklerimi , zevklerimi hayatımdaki travmalar belirler. 
Mesela en yakın arkadaşım , dostum , sırdaşım olmasına rağmen annemle ilişkimi çocukken , hem de çok küçük bir çocukken ailesi yüzünden yaşadığım travmalar belirledi. Çocukluk falan ama ben şimdi 31 yaşında bunun için psikayatriste gidiyorum öyle travmalar 

Gerçi şurada bir dipnot vereyim , doktorum " Türk kadınlarının genelinde bu problem var , aile tarafından sevilmek için bir şey yapması gerektiğine inandırılmış , " sınıfını geç sevelim, hanım hanımcık ol sevelim , misafire çay koy sevelim , okulu kazan sevelim " gibi problemler yaşıyor , o yüzden normal bir süreç " dedi.  

Meşhur aile problemlerim yüzünden mesela , gecenin bir yarısı kapıyı biri anahtarla açtığı zaman titreyerek uyanıyorum yataktan . 

Çocukluk travması yüzünden Nivea ruj biriktiyorum. hani şu dudak balmları var ya , onlardan tam tamına 48 tane var. 1,5 yıl önce tanıştığım ve bu travmamı sadece ona  anlattığım en yakın arkadaşım olan kişi geçen sene yurt dışından 10 tane Nivea ruj getirdi ve " senden geri almıyorum , hepsi senin artık bunların peşinde koşma " dedi de geçti mesela .

İlkokul'da trafik kazası geçirdim ben . Büyük bir kazaydı . Kendisi bir çok travmamın nedeni oldu. 
Karşıdan karşıya geçmek benim için çok ama çok ciddi bir problem halen daha. 
Gerçi iyi bir travması da kitap okuma alışkanlığım oldu. Şöyle zaten okurdum da , kazadan sonra uzunca bir süre yatağa bağlı kaldım. Ve ayağımdaki alçılar , yürüyememe durumunu fark etmek ağlama, korkma krizlerine yol açıyordu. Ben de okumaya başladım. Okuduğum kitabın içine o kadar giriyordum ki , unutuyordum. Şimdi ne zaman unutmak istesem kitaplara sarılırım. Ve tabi ki çocukluk alışkanlığı olarak kitap okumak hayatımın merkezine oturdu. 
Ve tabi araba kullanamama hali , 2010 senesi bir hışım ehliyet kursuna yazıldım , direksiyon sınavında , ( hayal edin ) bağırarak direksiyona vurmaya başladım. Yanımda ki kurs görevlisinin halini anlatmak istemiyorum. 

Şimdi uzmanı olduğum ( uzman dedim kendime buradan sonra okumak istemezseniz anlarım ) işte mesela , bir kere yaptığımız bir tarih hatası para kaybına neden olduğu için , iş sonuna kadar sürekli tarih kontrolü yaparım . Ve her projede kalp krizi ile dolaşırım ortalıkta. 

Bunlar kendi hayatımın travmaları bir de , sevgili ülkemin verdiği travmalar var. Sırt çantalı - sakallı birini gördüm mü sağ gözüm seğriyor. Polis gördüğüm zaman "aha alacaklar beni" travması . Her İstiklal Caddesi'ine gittiğim de " gaz mı kokuyor , gaz kokuyor , bugün bir şey mi var ?" diye bacaklarım titriyor , ay yazın açık hava tiyatrosunda , üstümüzden 2 tane helikopter geçti diye oyun boyunca ağladım ben . 

Daha da yazabilirim  . Neden Vedat Türkali , Sezgin Kaymaz çok seviyorum , neden Çeşm-i Siyah duyduğumda ağlıyorum . Neden aile inançsız biriyken ben Hızır Orucu tutuyorum . Neden sabah kuzenim , amcam , halam aradığında telefonu açamıyorum falan filan . 

Neyse sanırım  salatalık travması olan bir salakla veda edeyim. 
Ağzına alıp , bekliyor , yemiyor. Neden bilmiyorum. 








27 Kasım 2017 Pazartesi

Aile Büyüklerim

Ne güzel hafta sonunu yiyerek geldim. Babaanne ziyareti için şehir dışına çıktım. Son dakikada evin tüm fertleri gelmek isteyince çocuk açıkta kaldı. Mecbur aldık onu da arabayla Kocaeli'ne doğru yola çıktık. Yavrucum sürekli ayaklarının üstünde durmak istiyor. Duramıyor. Bu goldenlar güya dost canlısı , oyun delisi köpeklerdi. Benim ki gördüğü her köpeğe saldırıyor. Bir lokmada bunu parçalayacak köpekler susup izlerken , Efki delirmiş bir şekilde hırlıyor. Baş etmekte zorlanıyorum, yine de çok seviyorum. Hayvan sever bir ailem var çok şükür , halam , kuzenler sevdiler . Babaannem zaten - köyde büyüdüğünden diye yorum yapabiliyorum-hareketlerinden ne istediğini anladı Efki'nin.

Galiba ben de ki hayvan sevgisinin temellerini babaannem ve dedem atmış . Hiç korkutmadılar , sevdirdiler , ve bir önceki postta belirttiğim gibi köpeklere karşı aklımı kaybetmem dedemden olabilir.

Tabi genetik olarak çok fazla özelliğimi onlardan aldım.
Mesela yüzüm dedeme (geniş alın , küçük gözler , ten rengi ) , fiziğim babaanneme benzer ( geniş basenler , çıkık bir kalça, tombul bacaklar ) . Sonra huylarım var ; aç kalınca oluşan o cinnet hali , aklıma geleni ilk anda söyleme , sürekli atarlı ergen halinde dolaşmalar , sürekli panik halinde tuvalete gitmem, hazır - cevaplı oluşum babaannem. Kurallara bağlı olmam , ( asla metroda sarı çizgiyi geçmem mesela ) dakik olmam , az az ama sık sık yemek yemem , biraz arsız olmam ("amannn dünyanın sonu değil yaa" diye çok konuşurum ) ve tabi ki ağır ölçülerde kindar olmam bunlar da dedemden aldıklarım.
Dedemi 3 yıl önce kaybettim. Babaannem halen daha bizimle , hasta ama bizimle. Ve halen daha çok komik. Halen daha aklına ilk geleni söyler. Çocukluğum onların yanında geçti.
Anne tarafımı görmedim pek çocukluğumda , sonrasında da ne onlar beni sevdi ne ben onları. Onların beni sevmeme nedeni şuydu ; Annem %100 Azeri , babam %100 azeri olmadığı için beni başka ırktan gördüler. Evet bu! Valla bu. Diğer teyzemde Artvin'li ile evlenmişti onun kızını da sevmediler " Özümüzünkisi değil" diyorlar arkamızdan . Biliyorum.

Garip gelmiyor ( Dayım hariç ) hepsi kötü kalpli insanlar. Annemin de zaten tek özelliği yok onlara ait . Çok şükür.

Günün Bilgisi : Dedemi ve Babaannemi çok seviyorum.



24 Kasım 2017 Cuma

Kahramanlarım

Doğu'nun küçük bir ilinde lise okuyunca ve geniş ailemin bir kısmı halen daha orada olunca , herkes kim olduğumu , kimin kızı , yiğeni olduğumu biliyordu.

Ve sevgili Edebiyat öğretmenim Ahmet , benim aileme tam zıt olan bir politik görüşteydi. Dayımdan da ölesiye nefret eden bir babası vardı. Her edebiyat dersinde kafayı bana takardı. 
Kompozisyon sınavında 20 verdiği ödevim yarışmada 1. oldu. 100 alacağım kağıda 50 verdi . Sözlüme 20 verdi. Edebiyat bilgi yarışmasında 1. oldum. 

Sonra bir de Matematik öğretmenim Öner. Bunların zaten dayım ve babamla gırtlak gırtlağa kavgaları varmış ,3 dersin ikisinde beni sınıftan attı. Sayısal öğrencisi olarak ben tek satır matematik bilemedim.

Böyle de muhteşem insalardı. 

Şimdi buradan bana şairleri tanıtan , okumaya kitabım ve alacak param yokken , (tesadüfen onda olurdu istediğim kitaplar !!! ) sinema biletimi alan , her maçta iddiaya girip bana yemek ısmarlayan , ama tek kelime coğrafyadan anlamayan öğrencisini bağrına basan sevgili Coğrafya öğretmenim Turan Güven'in 

Ve ben liseye giderken , matematikten zerre anlamazken sınavdan iki önce ağlarken , bana matematik öğreten ilk okul öğretmeni olan canım dayımın öğretmenler gününü kutluyorum.

17 yıldır , 17.kez. 

Günün Bilgisi : Bahsi geçen öğretmenler  gerçek kahramanım 

23 Kasım 2017 Perşembe

EFKOŞ

2003 senesinde aile problemleri yaşarken ( bu aile problemleri hep devam etti) oldukça ağır bir depresyon geçiriyordum. Bir psikiyatriste gitmeye başladım 3. Seans bittiğinde , yaşadığı apartmanda bakılamayan bir Sibirya kurdu getirdiler benim bahçeme. 5. Seansta doktorum “ Benim yapmam gereken her şeyi Rex yapmış “ dedi. Yürüyüşe çıkmaya başladık , üstümü başımı düzelttim. Onu sevmek isteyenlerle diyaloglara geçmek zorunda kaldım. Ufak ufak adımlarla ,hayata döndüm . Rex sayesinde.

Sonra bunu gören dedem durur mu yapıştırdı bizim bahçeye ,2 adet barınakta dayak yemiş  Rottweiler, sonra annem de ben evladımı daha çok seviyorum diye bir sokak çocuğu getirdi. Oldu mu 4 adet. Bir gün dedem karşıma geçti “ bunlara bakabilmen için çalışman şart , para lazım yoksa bakamayız” dedi . Ve ben aylarca reddettiğim iş arama sürecine girdim. Böylece dedemin ve annemin beni normal hayata kazandırma operasyonu başarı ile sonuçlandı.

Yaklaşık olarak 7 yıl  beraber yaşadık bu çocuklarla ,hakları çoktur bende. Sonra yavaş yavaş gittiler. Kalp ağrısı ve güzel anılarla.

7 yıl sonra bizim aile problemleri tekrar çıkınca , biz başka bir eve taşındık. Ben zaten delirmişim “ sorumluluk istemiyorum” diye almadım eve hiçbir çocuğu. Sokaktakilerle oyalandım , onun bunun yanındakileri sevdim. 


Sonra annem sürekli sokağa atılacaklara yuva bulmayı görev edinince , bana şu fotoğrafı gösterdi. “ Buna evde bakamıyorlar , ne yapalım “dedi . Halen içime oturur bu fotoğraf . Delirdim , ağladım . İstanbul’da bizim eve çok uzak bir yerde , gecenin bir yarısı gittik getirdik. Bahçede kalmasını istedi annem , 1 ay sonra benim odamda yaşamaya başladı. Benim odama geçiş yaptıktan sonra bir gece annem zorla kendi odasına sokarken yakalandı. Mutfağa girmesin dedi , sonra köşelerde kendi çatalıyla fıstık ezmesi yedirirken bulduk. Derken şu anda evin her bölümü ona ait. Evin bebeği ,çocuğu , şımarığı . Benim de kalbimin sahibi.


  Adı :Efki .  Kürtçe ; sen kimsin demek . Getirdiğimiz ailesi kürttü . Biz de değiştirmedik. Soranlara açıklıyorum. Kimisi” Sen kürt değilsin” tepkisi veriyor , kimisi de “ çok güzel iyi ki değiştirmedin” Ben çok sevdim duyduğumda . Zaten ben ne isim verirdim bilmiyorum. Efki şahane isim bence.!!!

Terk edilmesinin nedeni çok acıklı aslında. Çok paylaşabileceğim bir şey değil. Yaklaşık olarak 10 ayı tamamladık. Onsuz uyuyamıyorum. 2 yaşını yeni bitirdi.

Hiçbir eğitim veremedim maalesef çünkü, şu şekilde baktı mı sesimi falan çıkaramıyorum. Ama kendi eğitimini kendi verdi.Tuvaletini eve asla yapmıyor,sofraya veya sehpa üzerindeki hiçbir şeye ulaşabileceği yerde de olsa saldırmıyor. Gece belli bir saatten sonra yerde yatıyor,yataklara çıkmaktan hoşlanmıyor , kucağıma alıp denemişliğim var ama sıkılıyor. Kendi istemezse sevdirmiyor. 

Geldiği günden beri hayatım değişti , ben değiştim. Tüm yaralarımı sardı iyileştirdi. Tüm sinirimi , stresimi aldı. En kötü olduğum gün bile yatağa tırmanmaya çalışmasına gülerken buluyorum kendimi. Tek kişilik yatakta beraber yatıyoruz , ki kendisi yayılarak uyur , bir gün bile sıkışmadım , " ayyhh uyuyamadım" demedim. Geldiği güne her gün ,her an şükür ettim.
O gelmeseydi , ben çok üzülürdüm. 


Günün Bilgisi : Şu çocuk için hayatımı verebilirim. Saniye düşünmeden hem de.