28 Aralık 2016 Çarşamba

SENDE Mİ BİTTİN 2016

Ölmeden , tek can hakkımla bitirdim 2016'yı. Ne güzeldi dersen sadece verecek tek cevabım var. Son ayları ile birlikte , 2 yıl önce kaybettiğim ve bir daha bulabileceğime inanmadığım iç sakinliğimi buldum.

Çok okudum, bol bol okumadım ama iyi okudum . Güzel kitaplar okudum en çok hangisini sevdin derlerse Kemal Varol " Ucunda Ölüm Var" ve Murat Uyurkulak "Merhume" sanırım.

Güzel güzel tiyatro oyunları izledim . En çok Hayal-i Temsil'i sevdim. (Bu sezon gittiklerimi yazmıyorum )

Güzel filmler ve diziler izledim ve en çok Black Mirror sevdim.

Bir kere aşık olmayı denedim , elime yüzüme bulaştı. Kalmadı çok fazla ben de . Ben de unuttum gitti zaten sonrasında . Bir kere de birinin bana verdiği değere inanmak istedim. O da taciz etti , hakaret etti. Tanrım kadın olmak niye zor . Bir erkek istenmediğinde neden böyle başka bir şeye dönüşebiliyor.

Ufak bir tatil yaptım. İşimi değiştirdim. Yeni bir dost edindim kendime Arada verdiğim boşlukları saymaz isen güzel güzel spor yaptım. 2015 senesinde göre biraz daha rahat kahkaha atıp , daha az ağladım. 2014 senesini özledim . Dedemi özledim.

Kardeşimle bol bol vakit geçirdim. Annemi sevdim. Dua ettim , ümit ettim arada yine çaresizce yalvararak ağladım, sonra boşverdim. Ne olursa olsun dedim.

Şimdi 2017 geliyor zerre hevesim yok.Ama 2015 senesindeki tek isteğimin ölüm olduğu gerçeğini varsayarsak , daha iyi durumda olduğumu söyleyebilirim.

Ülkeme ait ne dileyebilirim bilmiyorum . Bu toprakları  seviyorum. Ama küçücük bir ruj için çırılçıplak soyulan kızları , çocuk işçileri , çocuk gelinleri , 3 yaşındaki bebeğe tecavüz edenleri , tecavüz ve dayağ
ın kesin olduğu bir kurumun açık kalmasını , kadın cinayetlerini , sadece bir yerden bir yere gitmek isterken kendini patlatan birinin bomba parçalarına kurban gidenleri görünce ne ümit edebilirim bilmiyorum.




Daha önce de dedim ; Kar yağınca İstiklal caddesinde dolaşmak ,sahlep içmek ve kitap almaktan keyif alan biriyim ben bana bunu çok görmeyin.

12 Aralık 2016 Pazartesi

SOMYANIN ALTI

İşte o somyanın altına s aklandığım günlerden birindeyim.
 Az önce bakıyorum bir haber sitesine Türkiye'de sadece Ocak 2016 'dan beri olan patlamalar listesi var. Patlamalar değil de terör saldırıları.

Oralarda buralarda , uzun kolları olan bir sistem tarafından öldürülmekle tehdit altındasınız. Oysa sadece yaşamak istiyorsunuz. Sadece yaşamak. Artık iyi falan da değil beni sevenler için yaşamaktan başka hiç bir temennim yok hayatta. Edebiyat , tiyatro , sinema seven biriyim ben ama buna izin verilmiyor, çünkü korkuyorum , metroya binmek istemiyorum. Alış veriş merkezlerini sevmem.
Taksim'de sahafa gideyim bir kaç kitap alayım istiyorum , ama gidemiyorum.
Hiç bir yerin güvenliğine inanmıyorum , devletin meclisinin önünde patlattı adamlar kendini , polisin dibine kadar girip yok ettiler insanları.

Çok uğraştı polisler benimle 2013 senesinde , ama şimdi onların o şekilde ölme fikri beynimi uyuşturuyor . " Vurmayın , öldüm " dedi , 19 yaşında bir çocuk vurdular , 13 yaşında bir yavru günlerce komada yattı , ve öldü. Acı yarıştırmıyorum kesinlikle , aksine her acının bizden olduğunu söylüyorum. Aynı gemideyiz diyorum , onca ölüme , kana rağmen bunu haykırıp duruyorum.

Birileri klavyenin başına geçip , " Korkmuyoruz" yazmış.
Ben korkuyorum. Deli gibi hem de . Aklım oynuyor , kardeşime , anneme , bana bir şey olacak diye. Oturup bazen psikopat gibi şunu hayal ediyorum : Metrodayım , adamın biri sırt çantası sırtında , ayağa kalkıp bağırarak kendini patlatıyor.
Bu benim hayal gücümün genişliği değil , maalesef ülkenin gerçeği. Elimden gelse tanıdığım herkesi bir eve kapatıp orada yaşamak istiyorum. Bunu istemeye itiliyorum.

Yoksa ben sokaklarda şarkı söyleyen çocuklarla muhabbet etmek istiyorum. Tiyatroya gitmeden kahve içmek istiyorum. Kitapçılarda dolaşmak istiyorum. Serserilik yapmak istiyorum. Ama yapamıyorum , tek dileğimin yaşamak olduğu bir ülkede başka bir şey istemeye yüzüm yok artık.

Bedel falan ödemiyor maalesef devlet babamız , ödenen bedel ölen çocukların ailelerine kalıyor. Ankara Gar önünde kızına sarılan baba ödedi .Her gece vicdan azabı içersindeki ben ödedim.

Bir şu Şehitlik kısmı var . Ben kimseye şehit diyemiyorum maalesef. Ne şu patlamalarla ölenlere ne de devlet babanın sokağa döküp zorla öldürülen insanlara da .
Ellerinle , kollarınla , bağıra bağıra soktun adamları her yere , kahraman ilan ettin , sonra sen tersleştin diye gencecik çocuklar öldü yine.
İstemiyorum şehitlik mertebesi. Vatan Sağolsun da diyemiyorum.

Ben sadece korkuyorum. Çok korkuyorum.

7 Aralık 2016 Çarşamba

SPOR YAPMAK - YAPMAMAK - YAPAMAMAK

2 yıl önce derin depresyon anında başladım spora , yapacak bir şeyler , beni heyecanlandıracak bir şeylere ihtiyacım vardı. Evin en yakınında bulunan ve İstanbul'un en büyük salonlarından birine başladım .
Ne kilo vermekti derdim ne de vücudumu şekle sokmak sadece kafa dağılsın istedim. Hiç sevmedim ama , kafam dağıldı da lakin zor geldi. Her akşam salona gitmek , duş al eve git. Offf.
Dersler falan oluyordu , onlara giriyordum lakin gram oynama yoktu vücudumda üstüne üstlük 49 kilo olarak başladığım spor maceram 54 kilo olarak devam ediyordu.Çünkü spor yapıyorum diye yemediğim şeyleri yemeye başlamıştım , hamburger , pilav, pizza.

Sonra yaklaşık olarak 3 boyunca gitmedim , gittim de yalandan gittim.Açık - kapalı havuzu olan bir salondu , yazları açık havuza gidip , eski sevgilimin evin karşı güneşlendim o kadar.

Sonra Eylül ayı gibi gidip yavaş yavaş bir şeyler yapmaya başladım. Bu sefer daha keyif almaya başladım , kendime program belirledim. Makineleri kullandım , akşamları yaptığım spor 1.5 saati bulmaya başladı , sonra saunaya gir , duş al , hazırlan çık eve her akşam 21:00 'de gitmeye başladım .
Ama dedim ya kafamı oyalamam lazımdı ben de spora verdim kendimi.

Yaklaşık olarak 6 ay tek bir kişiye bile selam vermediğim salonda 6 ayın sonunda iyi niyetine çok inandığım bir arkadaşımla tanıştım ve yavaş yavaş ağırlık çalışmaya başladım .Ve Yaklaşık olarak Aralık Ayından Mart ayına kadar ciddi ciddi testesteron beylerinin çalıştığı katta ben de kendi ağırlığıma göre ağırlık çalıştım. Spordan daha çok keyif almaya başladım.

Derken zavallı spor salonum insanları yüzerken havuzdan çıkararak, spor yaparken kollarından tutarak tadilat yapıcaz diye sokağa döküp sonra da kapıya kilit vurarak güzel bir dolandırıcılık vaakasına imza attılar . Ben de yine nüksetmiş depresyonumla ( ya da tekerrür eden hayatımla) başbaşa kaldım. Önceleri yeni işime yakın olma kaydıyla spor salonu aradım bulamadım , öyle olunca evime yaklaşık olarak 150 kilo ağırlığında barbell seti , ufak dumbell , mat ve sehpa alarak evimde kendime spor salonu yaptım ama salona gitmeyi özledim. Salon motivasyonunu özledim.
Ve eve yakın , doğal olarak işime de yakın spor salonu buldum. Lakin Tanrım hiç mi sevmezsin salonu, bu kadar mı uzaklaşırsın o spordan anlatamam.

Şimdi kardeşimi de üye yaptım aynı salona ve onunla gidip geliyorum , biraz daha motive durumdayım. Geçen gün sabah giyinirken en dar olan yürütmeyen kıyafetlerimin bile bol geldiğini gördüm.

Hayatım boyunca zayıf , çıta gibi biri olmadım hep bi balık etliydim. Ama şimdi xs kıyafetler bile büyük gelebiliyor. Vücudum daha şekilli , uykularım daha düzenli , sağlığım daha yerinde.
Beslenmeme de dikkat ediyorum bunun yanında tabi. Ama çok katı değilim.

Kendimi bildim bileli en zayıf olduğum 49 kilo halimle bile basen sorunum vardı. Üst beden S iken alt beden hep M veya L olurdu. Şimdi beni çocukluktan beri tanıyan arkadaşım yağ mı aldırdın dedi.

Çünkü gitti , yok denecek kadar az. Hiç hırs yapmadım , kilo vericem diye delirmedim. Sadece istikrar , 17 kiloyu akapunktur ile vermiş ve hepsini geri almış bir arkadaşım dün telefonda "Ay ne güzel zayıfladın ben ne yapıcam " diyince telefonda patladım.

Kolay değil ki biliyorum ben de . Ben erken bir saatte işten çıkıyorum evimle işim arası 15 dakika , ben de biliyorum eve gelip bacaklarımı uzatıp , televizyon izlemeyi , üstünde tereyağı bol olan mantıyı yemeği , dönerle pilavı gömmeyi.Her akşam salona gitmem , üstümü değiştirip spora başlamam 18:00' buluyor , boyuma ve kiloma göre gerçekten zor bir antreman yapıyorum , bitmesi 19:10. Salondan çıkıp eve gidip duş almam 19:30'u geçiyor, Çantanı boşalt , yeni çanta yap , saçlarını kurut , yemek yap , ye ,topla inan en iyi ihtimalle 20:30 oluyor kıçımın üstüne oturalı.Aman proteinli ye,şeker alma ,karbonhidrat olmasın .

Valla elime kitap almaya halim kalmıyor hafta içi. Arkadaşlarım buluşalım dediğinde önceliğim spor oluyor maalesef. Vücudunuzu buna alıştırdınız mı yapmamak nasıl bir vicdan azabı.

Dün bir ara evin içinde "Yeter" diye bağırıyordum.
Biraz da yediklerinize dikkat edin. Benim niye kilo alıyorum diye hayıflanan arkadaşım , bir oturuşta 2 paket Doritos , 2 tabak pilav falan yiyebiliyor. Ben pilavın tadını unuttum.
Abur cuburla zaten aram yok. En zayıf olduğum konu , Patlamış Mısır ve Peynir.
Peynir zaten sıkıntı yok düşünmeden yiyorum . Mısır da işte yağsız yapıp ufak bir kase yiyorum.

Ne diyetisyenim ne de profosyonel sporcu. Sadece kafamdaki boşluğu oraya akıtmak rahatlatıyor sonuçlarını görmekte mutlu ediyor tabi.