29 Ocak 2018 Pazartesi

5.Hafta - Son Durumlar

Merhabalar efendim , kendimi depresyonun kucağına bırakmıyorum inatla , ısrarla . E tabi 2018 kararıydı " kendini kandırma " , ben de bunu uyguladım ve azıcık depresyona direniyorum. Bu sürede halimi hatrımı soran , yalnız bırakmayan herkese bin şükür.
Neyse efendim, bu hafta bir oyun , bir kitap ve bir film ile yine karşınızdayım. Başlamışken devam ettim , Margaret Atwood kitaplarına Zihin Arka sokakları da söylemiştim. Sıradaki kitabım Penolope oldu. Tabi ki zerre şaşırmadım , muhteşem bir kitaptı. Homeros'un yazdığı Odysseia destanında anlatılan ve sadakatiyle bilinen Penolope'nin asıl hikayesi. Bazı yerlerinde gözlerim doldu. Diğer kitaplarını heyecanla okuyacağıma eminim. Canım Atwood nasıl bunca yıl okumamışım ben seni.

Pazar günü de yine kitabın izinden giderek Devlet Tiyatrolarının daha 3 gün önce prömiyer yaptığı Elektra oyununa gittim. Ve Agamemnon'nun kızının intikam hikayesini izledim. Tek perde ve 1 saat 50 dakika süren oyun bir saniye bile kendinden koparmadı beni. Oyuncuların enerjisi , dili şahaneydi. Hep derim Işıl Kasapoğlu daha çok oyun yönetsin :)

Evde de eski bir film olan Görünmeyen Misafir filmini izledim , İspanyol yapımı , gerilim filmi , kaçamak yaparken bir kazaya sebebiyet veren playboy tipli adamın başına gelenleri anlatıyor, sonu ve başı beni çok etkiledi. Çok güzel filmdi.

Hafta sonu ve depresyon hallerimin son durumunu bildirdikten sonra , 52 Haftalım mimin 5. haftasını cevaplamaya geliyorum.

Hayatınıza yön veren bir alıntı demişler de kendilerine sormak isterim ; Hangi Yön ? :)
Hayatımın bir yönde olduğunu düşünmüyorum açıkçası ama yine de bazı durumlar için kendime tekrarladığım sözler var, mesela çok sıkıldığımda , çok her şey üst üste geldiğinde ; Coelho'nun " En karanlık an , şafak sökmeden önceki andır " lafını çok severim. Sezgin Abi'nin şahsımla ilgili yazdığı yazıların çoğunu hayatıma yön verirken kullanıyorum zaten :) Bir de zaten okuduğum kitaplardan altını çizdiğim ve kendime hatırlattığım yerler de var.

Kendime sık sık hatırlattığım şu var mesela ; " Her erkek yeterince iyi davranıldığında bir alçağa dönüşür " :) Bir de sinema mimi var , onu da yarın yaparım. Hepinizi öperken , Efki'nin patisi ile de selam gönderirim.





26 Ocak 2018 Cuma

Öldühttp

Demir somyanın altına girmekle , girmemek arasında kararsızım bir kaç gündür. Bir yandan girip bir süre hatta uzun bir süre orada kalmak istiyorum bir yanda da " dur geçici bir hal buralarda kal" diye kendimi oyalıyorum.

Bazı şeyler iki kişinin arasında kalmalı ya özellikle ilişkilerde , ama arkadaşları ne yapıyorduk hatırlamıyorum ? Sevgili arkadaşlarından çok senin arkadaşların olmaya başlıyor , sonra adam gidince arkadaşlara nasıl davranırız , nasıl konuşuruz bilmiyorum ben . Bir de ortada düzenli kontrolleri yapılması gereken bir çocuk var. Ay kafam yine basmıyor.

Psikolojim çok yanarlı dönerli . Pihucuhuvvv çoşuyorum yani bildiğiniz gibi değil. Şu aşağıdaki tam olarak anlatıyor aslında , iki gündür mesaj atan , soru soran herkese aynı tepkiyi veriyorum. Hem de 5 gündür aklıma geldikçe sürekli buna gülüyorum.


Tam " İyiyim , iyiyim" derken şu videoya denk geldim. İzledim , izledim ve ilk yaş geldikten sonra devamı da geldi. O " kurban olurum sana " derken titreyen ses var ya , o kadar iyi biliyorum ki. O çocuk yemek yemeye gelirken sesin heyecanı yine .


Hafta sonu bol bol okumayı düşünüyorum. 2 günde izin aldım. Reset atmam lazım kendime.
Hepinize sevgiler



24 Ocak 2018 Çarşamba

Bir Ejderha Sırtında

İstersem bir ejderhanın sırtına binip gezebileceğimi Khaleesi'den önce bana Ursula öğretti.
Fantastik Edebiyat ilk hayatıma girdiğimde Sezgin Abi elime " Kadınlar ,Rüyalar, Ejderhalar " kitabını tutuşturdu. Ve dedi ki ; "Bazı yazarlar vardır ne yazarsa yazsın okunur ve Ursula'da öyledir " 

Sonrasında Mülksüzler ile devam etti yolculuğumuz, hepsini okumadım ama okuduklarımın hepsini su gibi içtim, hepsinde , her satırında kendime ait bir şey bulabilirdim. 

Sevgili Ursula , hayatıma soktuğun dünya ve kadınlar ve tabi ki ejderhalar için çok teşekkür ederim. 

Ve en sevdiğim sözü ile hepinizi öperim , " Devrim ya ruhunuzdadır ya da hiç bir yerde değildir."

23 Ocak 2018 Salı

Şifa Niyetine

Çelınç ve hafta sonu yaptıklarımla geleyim huzurlarınıza istedim. Zira şu anda hiçbir şey düşünmeden yazmaya ihtiyacım var gibi. (Hayal kırıklığı artık canımı acıtmıyor ama canımın acımama haline üzülüyorum.)

Bu hafta iki kitap bitirdim . Suat Derviş’in bu sene okunmayan kitabı kalmasın istiyorum ve en meşhur kitabı Fosforlu Cevriye ile yoluma devam ettim. Tabi ki çok beğendim ne güzel kitapmış bu böyle . Kimseye hesap vermeyen , başına buyruk sokak kızı Cevriye’nin yaşantısını ve aşkını anlatırken , Yeşilçam’da anlatılan bambaşka bir İstanbul ve arka sokaklarını da yansıtıyor. Sadece kitapta sürekli        “ Cevriye kendini daha önce hiç böyle hissetmemişti” vurgusunu sürekli yapması beni biraz rahatsız etti. Bunu ilk başta belirttikten , karakter ortaya çıktıktan ve olaylar geliştikten sonra zaten anlıyorum , çok gözüme sokuldu. Onun dışında bunca yıldır dinlediğim meşhur Fosforlu Cevriye şarkısının sözlerini daha iyi anladım ve daha çok sevdim.

Diğer bir kitap geçen kış dizisine başladığım The Handsmade Tale . İlk Margaret Atwood kitabımı da bu sene okudum , bu da ikincisi.Yine Doğan Kitap’tan çıkmış , çevirisi çok güzel ve sade . Kitabın puntoları çok küçük olmasın rağmen bir solukta bitti. Diziyi izlerken göğsüme oturan öküz burada beni tamamiyle ezdi. O kadar tanıdık ki kitaptaki süreç , çok tedirgin etti beni okurken . Sonunda tüylerim diken diken oldu o ayrı.
Damızlık Kızın Öyküsü kitabını , Cumartesi Taksim Pera’da Daha filmini beklerken bitirdim. En sevdiğim sinema salonlarından biridir burası , o yüzden erkenden gidip ,hem çayımı içip hem de filmimi bekledim. Film tabi ki ben de beklenen etkiyi uyandırmadı. Kesinlikle kötü demiyorum , filmi izleyenlerin yorumlarını okudum da kitabı okumadan gidenler çok beğenmiş , ama okuyanlar çok beğenmemiş. Muhteşem bir hayal gücü ile anlatmıştı Hakan Günday. O yüzden ben haz almayacağımı bilerek gittim. Yine de Türk Sineması adına güzel şeyler.
Pazar günü de Gravür Sanatçısı Aliyer Berger’in hayatının anlatıldığı , Devlet Tiyatroları’nın yeni oyunlarından Alyoşa’ya gittim. Seray Gözler’İn neredeyse tek kişilik performansına bayıldım. Onun yerine ben yoruldum. Sanatla  , rengarenk , aşkla yaşayan bir kadının hayatı ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi.
Tüm bu hafta sonu etkinliklerinin içerisinde en çok Efki’ye sarılmam vardı. Tüm zamanlardan daha çok muhtacım onun ilgisine , şefkatine.


Şu anda pencerenizden görünen manzara nasıl? 

Efendim evimin penceresinden görünen manzara şu. İstanbul’da yaşayan biri olarak yeşillik görebiliyorum , bu sabah çekildi bu fotoğraf. Hava buz gibi olduğu için kimse yok , ama bahar ve yaz aylarında şu bahçede bir sürü kedi ve köpek görebilirsiniz.


İş yerinden de gördüğüm manzara şu , aşağıda ufak piknik masalarımızda  var , hava güzel olduğunda çay kahve içebiliyoruz. Bu konuda gerçekten şanslı hissediyorum kendimi. 

Hayatımda güzel olan ve tutunabildiğim şeyler bunlar. Kimseye ne kinim var ne öfkem. Dünya hepimize yetecek kadar. Hepimizin öleceği bir yerde bu kadar şiddet niye onu da anlayacak beynim yok benim. Kendimi ne zaferle donatılmış , ne de kaybetmiş hissediyorum sadece korkuyorum .







19 Ocak 2018 Cuma

Saçaklı'nın Kafasındaki Deli Sorulara Cevap 1

İki gündür yoğunluktan gelemedim.

Saçaklı'cığım şu konuda düşünce merak etmiş. Yorum mu yazayım, buraya mı ekleyeyim diye kafam karışmışken kendisine sordum. "Ne istersen " dedi. Bu konudaki fikirlerimi başıma bir şey gelmeyecekse burada paylaşmak isterim.

Bu uygulamalardan birini indirmiş bir arkadaşıma bir gün “neden” diye sordum. “O kadar yalnızım ki kendi kendime cilve yapacak duruma geldim” dedi. Çok hak verdim.
Yalnızlık gerçekten bazen taahhüml edilemez bir şey olabiliyor.

İş ve ev arası yaşayan bir insan için , birileri ile tanışmak zor olabiliyor. Zaten neresi olunca doğru insan olur ki .

 Bar da olmaz  çünkü muhtemelen etrafınızdan “ bardan tanıştığın kişiden ne hayır gelir “eleştirisi alırsınız.
Sinema  -tiyatroda gelse adam , " bunun için mi gelmiş oraya" diye yorum yapılabilir.

Spor salonu desem 3 yıldır spor yapıyorum size gelip merhaba diyebilecek özgüvenli insanların, kafa protein tozundan infilak etmiş olabiliyor. Ay şunu da anlatmadan geçmeyeyim. İlk yanıma yaklaşan erkek spor salonunda elinde 40 kiloluk dumbell ile olmuştu. 3 dakika sonra ilk sorusu “ kollarım nasıl? “ olmuştu . Güzel annem güzel.  

 Yolda , sokakta , otobüste zaten demiyorum bile zira kimsenin yorum yapmasına gerek yok kendiniz bile kafasına çanta ile vurulabilirsiniz. Bence makul bir şey uygulamalar.

Çok yakın bir arkadaşım 2 yıl önce uygulamadan tanıştığı biriyle 2 ay önce evlendi.

Benim de kullandığım bir dönem oldu ,çok eğlendiğim insanlarla tanıştım . Gittiği ülkelerden bana hediye alacak incelikli insanlar , oturup sadece edebiyat ve sinema konuştuğumuz insanlar .Ama tabi ikinci görüşmeye varmadan " ben ciddi düşünüyorum” diyen biri de vardı. Ve ilk görüşmemizin keyifli geçtiği , fakat ikinci görüşmede ( 2. Görüşme 24 saat geçmeden olmuştu) “ sen beni sevmiyorsun" diyenler de.

Kötü yanı ise , çok fazla alternatif var ve belki de çok sevebileceğin birini o alternatifler yüzünden kaybedebiliyorsun. Bir de tabi erkek versiyonundan bahsediyorum , bazen erkekler inanılmaz kaba ve inanılmaz cüretkar olabiliyor. Çeşit çeşit insan var , bir tanesi bana “ sen de bastırılmış libido var” diye mesaj atmıştı mesela . Ve ilk mesajı buydu. "Evet var" diye dalga geçeyim dedim vazgeçmedi. Tanrım bir cümle içinde şu kelimelerin hepsi geçiyordu : ön yargı , özgürleşme , zincirlerimiz , esrik , eril , altmetin , zihin. Yani şair diyor ki ; ben şimdi seni bu kelimelerle etkilerim , sonra Taksim’de içeriz , sonra bana geçeriz.  Çok takılmamak gerekiyor , engelleme butonu var çünkü.

Bir de Saçaklı’nın yazdığı şu paragrafa istinaden ; Konuya mesafeli bakmamın tek sebebi, amacın direktliğinin flörtün doğasına aykırı olduğunu düşünmem sanırım... "Ay beğendi mi acaba" , "çin yemeği seviyor mudur ki" , "müzik zevki nasıl allah bilir!"  gibi meraklanıp pırpırlanacak zaman yok. Her şey profil sayfasında yazıyor, beğenmezse zaten gelmiyor. Kardeşim biz ne zaman oturduğumuz yerde içlerimizi kemiricez! :)) Buna o kadar katılmıyorum ki, profil sayfasında tüm zerreciklerimize kadar uymamıza rağmen birini öldürebiliyordum. Tüm soruların yanında , yine pır pır edebilirsin.


Şimdi kullanmıyorum zira o kadar vaktim ve kendimi anlatacak gücüm yok. Ama ihtiyaç halinde tekrar dönülebilir. Dikkatli olmakla beraber , eğlenip vakit geçirebileceğiniz arkadaşlar bile bulabilir insan. Sevgili olabilirsiniz , hatta çok yakın arkadaş bile olabilirsiniz. 

Not: Görseli aldığım internet sitesinde de köpek büyüsü yapılıyormuş. Olmadı bunu da deneriz. 

15 Ocak 2018 Pazartesi

3 Haftalık Çelınc -Sanatla Barıştım

Yine koca bir hafta sonundan ( Yaklaşık olarak 2 saat kadar ) sonra haftaya başladım. 

Cuma günü yaşadığım Hangover’dan sonra akşam eve gidip nasıl uykuya geçtiğimi hatırlamıyorum. Cumartesi’de kalktım tek başıma tiyatroya gittim. Bayaa olmuş Reşat Nuri Sahnesine gitmeyeli. Oyundan 1,5 saat önce gidip , kitap okudum. İlk önce oyunu anlatayım sonra kitaba dönerim .




Kahvede Şenlik Var ; Sabahattin Kudret Aksal’ın yazdığı kadın – erkek ilişkilerini anlatan bir eser. Bu sene de Şehir Tiyatroları tarafından sahnelendi. Ben yine 15:00 matinesine gittim , iyi ki  öyle yaptım 60 yaş üstü geliyor o saatte genelde , ve tiyatro oyununu izlemeyi çok iyi biliyorlar. Hepsi telefonunu kapatıyor , bakın sessize almıyor kapatıyor. Oyun aslında metin olarak durağan fakat iyi bir reji ile oldukça hareketli anlatılmış  , kesinlikle sıkmıyor. Ertan Kılıç’ı daha önce birkaç oyunda daha izlemiş ve çok beğenmiştim. Bu oyunda da alkışı kesinlikle hakkediyordu lakin neden cilveli , kibar bir kadını sürekli ince çocuk sesiyle oynuyorlar bunu anlamadım. Son 2 tiyatro hezimetimi dikkate katarsak başarılı bir oyundu efendim.
Gelelim kitaba ; geçen ay Sezgin Abi , İstanbul söyleşisine geldiğinde tavsiye etti bu kitabı bana . Ben de hemen alıp okudum . Özlem Ünaldı – Ah .Nasıl anlatsam bilemedim ama incecik bir kitap , her sayfada mı gözlerini doldurur insanın. ? Hele ki ; hayata küsen bir kadının bir köpek sayesinde yaşama dönmesini anlatınca , bildiğin hıçkırdım. Çok anlatmak istemiyorum ama sanmayın ki , böyle cıvıl cıvıl bir kadına dönüşüyor , olduğu kadını çıkarıyor diyeyim de siz okuyun. Bu kitabı lütfen okuyun , şiddetle tavsiye ediyorum Allah aşkına okuyun.

Sonra da eve gelip 1 bölüm daha Black Mirror izledim. Fakat 4. Bölüm ne  güzel bölümmüş. Onda da ağladım. İlişkiler ile ilgiliydi ve gerçekten çok etkileyiciydi. Hep kendimi sorguladım . Ben ilişkimin süresini başta bilmek ister miydim ? İsterdim diye cevap verdiğimde dizi öyle güzel cevap verdi ki . Bir de karşılıklı güven duygusundan çok güzel bahsetti.
Pazar günü de Suat Derviş’in – Fosforlu Cevriye kitabına başladım. Bu okuduğum 2.Suat Derviş kitabı ve çok sevdim. Dili , kurgusu çok başarılı yine . Filmlerini izlediğimiz Fosforlu Cevriye ‘nin neden fosforlu olduğunu daha iyi anladım. Ve tabi ki şarkının sözlerini. Bitireyim daha detaylı yazarım.
Şimdi ise gelelim çelınça . Yılın 3. Haftası olması dolayısıyla 3 soruyu birden cevapladım. Sonra her hafta birini yazarım.

1. Hafta: Nelere şükrediyorsunuz?
Abarttığımı düşünenler olabilir ama son 1 yıldır ilk şükürüm Efki’ye. Geldiği her güne şükrediyorum. O olmasaydı ben şu anda , şu satırları bile yazamazdım.
Bunlar dışında , ben şükretmeyi de 1 yıldır öğrendim. O yüzden buna öğrenebildiğime de şükrediyorum.
Sağlıklı oluşuma , her evden çıktığımda tek parça eve dönebilmeye , Anneme , kardeşime.
“Çok açım yemek yapın , şarap açın “dediğimde hazır sofraya oturduğum arkadaş sofrasına.
 Bir trafik kazası ve ağır bir hastalık geçiren bedenimin halen daha ayakta ve sağlıklı oluşana.
Vicdanlı  biri olmama , kitap okuma alışkanlığıma .
Ve tabi ki arkadaşlarıma . Benden başka birinin arkadaşı olsalardı çok kıskanırdım.
Sezgin Abi’ye tabi ki , Kün kitabının hayatıma girdiği güne .( ki şükretme kelimesini , anlamı ile birlikte kendisi soktu hayatıma )
Eski şirketime  girdiğim güne şükrediyorum. Bacağımdaki dikiş izlerine .
2012’de blog açtığıma , ve o mantar pano etkinliği ile şahsıma gönderilen , bir köpeğin tren raylarına çıktığı anın fotoğrafına ve o fotoğrafı  bana yollayan turuncu saçlı gadına.
Henüz şükretmediğim, fakat şükretmeyi beklediğim bitişler ve gidişlere

2. Hafta: Evim/yuvam dediğiniz yer hakkında yazın.
 Ne yazılır bilemedim ev için. Temizlik ve düzen hastası bir anne ile yaşamak ne demek bilemezsiniz. Yıllarca önceliği evin bölünmez bütünlüğü ve çamaşır suyu kokusu oldu. Ve hep soğuk bir yer oldu benim evim. Fiziksel olarak bir soğukluktan bahsediyorum. Çünkü sürekli camları açardı annem. Evimiz hiç yemek kokmadı mesela  , deli gibi yemek yapardı ama yemek kokusunu sevmediğinden camlar hep açıktı.
Sonra yavaş yavaş , yemek yapmayan , eşyaları atan bir kadın oldu. Yıllardır halı olan bir ev nasıl olur onu merak ediyorum. Eskiden ufak ufak kilimler vardı, Efki’den sonra onları da attı. Ayağı kayıyordu çocuğun. Canı isterse yemek yapar , istemezse yapmaz. Temizlik haftada 1 gün ,1 saatlik bir eyleme dönüştü. Efki’den sonra zaten tamamiyle bıraktı. Önemli olan Efki’nin rahatı. Keyfi . O yüzden ev şimdi yuva oldu. Aman bozulur korkusuyla giremediğim bir oturma odası ,şimdi keyifle kitap okuduğum yer oldu.
Bir de çok yakın arkadaşım evi var , kendi evim olarak gördüğüm. Yedek anahtarı ben de. Sevgilisi ile birlikte yaşıyor , ki sevgilisi de diğer bir yakın arkadaşım. Oraya gittiğimde de aynı rahatlığı yaşıyorum . İstersem koridorun ortasında elimde bira ile çöküp dedikodu yapıyorum , istersem içip bana ayrılan oda da üstümü ,birinden birinin örtmesini bekleyerek sızıyorum.
Yuva dediğimiz şey böyle bir şey.

3. Hafta: Daha çok/sık yapsam dediğiniz 5 şey.
Aslında şu anda yaptığım şeylerin bir çoğunu yaşadığımı hatırlamak için yapıyorum. Mesela tiyatroya gitmek , mesela spor yapmak .Dağ başında bir yerde emekli hayatı yaşasam ihtiyacım olmaz bunlara. O yüzden bunları daha sık yapsam diyemiyorum.
Ama keşke daha fazla kitap okuyabilsem . Efki ile daha çok koşabilsem. Sadece şu ikisi için daha çok vakit isterim.


Diğer hafta yeni bir soru ile çelınçta görüşme dileklerimi sunarken , daha önce tekrarladığım bir şeyi fotoğrafla kanıtlamak istiyorum. Bir köpeği boynundaki tüyler kadar ne huzur verebilir insana. 

12 Ocak 2018 Cuma

Vakitsizlik - Daha

Haftanın bir başında bir sonunda ses etmek alışkanlık olmasın yahu . Ne güzel yazıyordum işte.
Ama her hafta olduğu gibi bu hafta da inanılmaz yoğun ve yorucu geçti. Ve elde hiçbir şey yok. 

Pazartesi sağda solda alışveriş işlerim vardı , Salı Liseden arkadaşım geldi.Çarşamba dur biraz dinleneyim evde dedim , dün de yine hafta içi olduğuna bakmadan gittim öküz gibi içtim. İş olarak zaten , gergin ve yoğun bir hafta geçti gitti. Şimdi yine full dolu bir hafta sonunun kapısındayım. 
Yine benim dışımda olan programlar , bir gün kuzen geldi , bir gün arkadaş geldi. Yoruldum ulan.

Neyse ben yine gidip bir oyun izlerim , arada kitap falan okuyacak zamanı yaratırım kendime. Bir de 2 haftadır spora gidemiyorum. Yok yani vaktim , sabah 08:00’de başlıyor mesai -17:30’da bitiyor. Ve her gün bir şey çıkıyor . Bu hafta tek bir gün kendime ayırabildim , onda da gidip uyudum zaten. Buna bir çare bulmam lazım , eskisi disiplinime dönmek istiyorum.

Başka da hiçbir şey olmadı şu 3 günde .Sana Gül Bahçesi Vaadetmedim kitabını bitirmek üzereyim , fena değildi. Çok eski bir kitap olduğu için , ben geç kaldım okumaya o yüzden ben tanıtım yazısı yazamam , çok güzel yazan bloglar illa ki vardır . Ama o kadar da sevmedim nedense. Yine bu konuyla ilgili okuduğum en iyi kitap Sybil’di . Zaten başka da okumadım .

D&R ve İdefix’te bu hafta kargo bedava kampanyası vardı 2 gün. Bir sürü kitap aldım. Emekli olunca bol bol vaktim olacak. ( Hayale bak !! )

Hakan Günday’ın senaryonusunu yazdığı "Müslüm" filminin fragmanı geldi. Çok heyecanlandım. Hep mesafeliydim Müslüm Gürses’e , nedeni şu ; babamın dayısı onun orkestrasında bağlama çalardı eskiden , ve ben babamın dayısına sadece karısına ve kızlarına olan tutumundan dolayı gizli bir nefret beslerdim. Fakat bir gün tesadüfen bir yerlerde ,bir belgeseline denk geldiğimde çok etkilendim. O yüzden heyecanla bekliyorum. Hakan Günday zaten çok sevdiğim bir yazar , geçen yaz tanıştım kendisi ile o kadar da mütevazi ve ince biri. Tüm kitaplarını sırası ile okudum , "daha bunun üstüne çıkamaz "dediğim kitapta bile beni şaşırttı , şimdi de en son kitabı olan ve bana göre en iyi kitabı olan Daha’nın filmini çektiler. O da yakın zamanda gösterime girecek. Fragmanı aşağıda. Heyecanla bekliyoruz.



Saçaklı şu Challenge paylaşmış. Fermina'da çevirmiş . Bize bence yapmak düşer  . Benim gibi dümdüz yaşayan insanlar için bir fikir olur en azından ne yazacağımıza dair. Hazır Müslüm Gürses demişken 3 gündür aralıksız dinlediğim şu şarkıyı aşağıya bırakıyorum .


Hepinizi sevgiyle öperim. 

8 Ocak 2018 Pazartesi

Sanattan Anlamıyorum Galiba

Yine sanatla iç içe bir hafta sonu geçirmeye kalktım , ama olmadı. Sürekli her şeye çemkirdim. Sanırım sanattan anlamıyorum , olmuyor. 

Cuma akşamı Arif ve 216 filmine gittik ailece. Her zaman bomboş olan salon ağzına kadar doluydu.
G.O.R.A'da beraber maceralar yaşayan kahramanlarımız , bu sefer 1969 senesine gittiler. Aralıksız gülünmedi filmde ama ben eğlendim. Cem Yılmaz'ın yıllardır sevdiği , ilham aldığı kişilere bir saygı duruşu olmuş film. Özellikle Sadri Alışık - Kerem Alışık sahnesi çok hoşuma gitti. Onun dışında ise oldukça güldüm. O kadar haksızlık edilmemeli bence. 


Cumartesi'de Şehir Tiyatroları'nın yeni oyunlarından olan Çingeneler Gökyüzünde Yaşar müzikaline gittim. Ya ben anlamıyorum müzikalden , ya da tiyatrodan . Ama olmadı. Sadece kafam şişti. Bir de 15:00 matinesinden dolayı mı bilmiyorum çok hevessiz oluyor bazen oyuncular. O hareketler , danslar o kadar ezbere, o kadar makine gibi ki çok kırılıyorum. Sahne uzak maalesef akşam suareye gitmek güç .Çok beğenmedim efendim kısacası. " Kafam şişti " diye arkadaşıma dert yandım.

Oyundan sonra arkadaşım “ gel dinlendirelim seni” diye beni bir yere götürdü. Değişik değişik biralar vardı. Ben de şunu içeyim dedim , biranın yarısına gelmeden kafam dönmeye başladı. Başka bir arkadaşım “ Alıştın kamyoncu biraları içmeye , kalite bozuyor seni” dedi. Bence arkadaşım bazen salak olabiliyor.

Eve geldim .Black Mirror izledim bir tek onunla kapışmadım , Crocodile güzel bölümdü. Oldukça gerdi izlerken ve güzel bitirdi. Efki ile selfie yapalım dedim , oldukça sinirlendi hoşlanmıyor fotoğraf çekilmesinden. Normalde neşeli olan oğlum konu fotoğraf olunca , böyle suratsız itin biri oluyor.

Pazar günü de Sana Gül Bahçeleri Vaadetmedim kitabını elime aldım ama olmadı giremedim içine tam olarak , bir yerlerde kopuyorum , bir yerlerde bağlanıyorum. Bazen anlamıyorum. Ben gerçek edebiyattan anlamıyor olabilir miyim ? Kitapla da belli bir mücadeleye girip bıraktım , film izleyeyim dedim. Geostorm filmini açtım , klasik Amerikan felaket hikayesi , ama seviyorum böyle filmleri. İklim değişikliği çok dikkatimi çekiyor . Sanattan anlamadığımı da burada kanıtladım bence , o kadar film içinde bunu seçtim ve beğendim . Evet .

Bu arada bir haber vereyim araba işini hallettim , aldım ufak bir tane . Bagajı falan Efki’ye göre . Zaten arabayı kapıya getirdiğim gibide Efki ile sahile gittik , tabi kardeşim kullandı. Yaklaşık olarak 1 ay sonra ehliyetim olacak , o zaman bol bol , çılgınlar gibi gezeceğiz çocuğumla.



Son olarak bu da dün akşam ki halimiz . Ben sırnaştım yine mutlu olmadı. Sevilmekten nefret eden başka bir köpek görmedim.







4 Ocak 2018 Perşembe

Saçaklı Mimi

Efendim canımın içi , gözümün nuru , ciğer parem , Saçaklı'm mim başlatmış ben de yapam dedim. 
2017 yılını 17 fotoğrafla anlatacakmışız. Kendimi çekmediğim fotoğraflarda zaten Efki'yi seçmişim. O yüzden kusuruma bakmayın. 


Ocak ayında kar yağmış ve ben kendimi kaybetmişim , sonra bir de Nazım Hikmet'in 115. doğum günü kapsamında Kardeş Türküler dinlemişim yine . (Coriolanus , Hisse-i Şayia,, Nefesinizi Nasıl Tutarsınız  ve 12. Gece oyunlarına gitmişim.)

Şubat ; Bol bol arkadaşımın evinde içmiş ve gidip evlad-ı hayvanatımı , ömrümün sebebini eve getirmişim.( Son , Fehim Paşa Konağı , Karıncalar - Bir Savaş Vardı oyunlarını izlemişim) 

Mart ayında ise , Efki Bey'i yavaş yavaş ormana götürmeye başlamışım , bir de yine Kardeş Türküler konserine gitmişim (Şekerpare , Komik-i Şehir Naşit Bey , ve Antabus oyunlarını izlemişim ) 

 Nisan ayı referandumla geçmiş , gidip bir umut oy vermiş , sonuçları bahçeden endişeli bir şekilde takip etmiş , ama yine de umudu kaybetmemişiz.( Ay Işığında Şamata , Hamlet , Macbeth , Sızı ise Nisan Ayının oyunları ) 

Mayıs ayında ise baharla beraber , dışarlarda fink atıp içmeye başlamışım ; bir de yıllardır gitmediğim Samatya meydanına gidip , meydanın eski halini göremeyince üzülmüş , yine de İkinci Bahar'ı hatırlayıp gözleri doldurmuşum. ( Ben Çağırmadım oyunu ile sezonu kapatmışım)

Haziran da Efki ev boyandığı için depresyona girmiş , onun depresyonu ile bol bol ağlamış iyileşmeye başladığı gün de bu fotoğrafı çekmişim.Bir de Sezgin Bey'ler teşrif etmiş , son kitabı Farfara'yı Efki adına imzalatmıştım :) ( Açık Havada Cibali Karakolu'nu izlemişiz ) 






Temmuz , Yaz geldiği için ben zaten depresyona girmiştim. Depresyondan kurtulmak için gidip yüzem bari diye ufak bir tatil yapmıştım. 

Ağustos , annemin doğum günüydü bol kahkaha eşliğinde doğum günü kutlamıştık. 
 Eylül ile beraber yaşam enerjim gelir diye ummuş , ama hava halen daha çok sıcak olduğu için mutsuzdum :) O ara annem nereden olduğunu bilmediğim bir yerden Selo'yu getirdi.1 Eylül'de de Kardeş Türküler YOL albümünü çıkardı. 
Ekim ayı kesin hava soğur diye arkadaşımın balkonunda kutlama yapmıştık ( yine soğumamıştı) , bir de yine bir Kardeş Türküler konserine gitmiştim , deli gibi dans etmiştim. 
Kasım ayı , doğum günü ayı olduğundan bol bol kutlamalı geçmişti 

Aralık ayını ise hem araba kullanmayı öğrenmeye , hem de poker oynamayı öğrenmeye ayrılmış , pokerde her oyunda harikalar yaratmaya başlamıştım :) (20 TL kazandı)  Yılın son haftasına da şu şahane masada başlayıp , hastahanede bitirmişim. 
Bunlar dışında gittiğim filmleri , okuduğum kitapları ay ay yazamadım. Çünkü çok iyi bir ajanda tutmadım ama bu sene başaracağım.Çok sıkıcı olmayan bir hayatım varmış bana göre , bol bol alkol , köpek patisi , tiyatro , müzikle geçmiş.2018'de 18 tane fotoğrafla daha güzel bir döküm eklemek dileğiyle . 


3 Ocak 2018 Çarşamba

Oyunlar , Filmler , Kitaplar

Şu yazı bekliyor ajanda da yazayım dedim.

Efendim 2017 yılının son oyunu Cevahir Sahne'de Sevgili Hayat idi Bir kere şunu belirteyim evet kocaman sahne , evet devasa sahne ama alışveriş merkezinde ne işi var tiyatronun. Ve tam sinemaların olduğu yerde. Oyunda sessizlik olduğunda , yan taraftan " yanayım yanayım ateşlerde yanayım " şarkısı geliyordu salonun içine kadar .

Oyuna gelecek olursak 1920'li yıllarda İzmir'de şarkı söyleyen iki Rum kadının hikayesini anlatıyor . Savaşın kadınlara ne yaptığı ile ilgili , çok dikkatimi çekti konusu , bilet alıp gittim. Ama bu kadar güzel bir metin , nasıl böyle yorumlanabilir bilmiyorum . Oyunun ilk 20 dakikası zaten ne oluyor , ne kadar isim var , kim kimdir ? diye çözmekle geçti. Onu çözdükten sonra da zaman kavramınını anlamaya çalışmaya başladım. Başında mı oldu , sonunda mı oldu ? Şimdi ne oldu diye algılamaya çalışırken zaten 1 saat doldu ve oyun bitti. Doğru dürüst alkış bile almadı maalesef , sonra gugulladım oyunu , daha önce Ankara DT oynamış ve geniş bir kadro ile .Ez-cümle beğenmedim efendim ne yapayım.


Sonra da şu gösterimde olan meşhur Aile Arasında filmine gittim. Evime yakın bir yerde Maslak Tim Sinemaları var , genelde oraya gidiyorum. Az reklamlı , uygun fiyatlı , az kalabalık bir salon. Genelde de son seanslara pijama ile giderim. Ve bomboş olur fakat o gün son seans bile baya doluydu. Tamam bir kaç sahnede güldüm ama öyle abartılacak bir şey göremedim. Hatta bir ara ay tamam çözün işte diye bağırasım geldi. Tek sevdiğim yanı Ayta Sözeri'yi izlemekti. Ne kadar ufak bir şey ama bu şekilde hareketler sevindiriyor beni.





Yılbaşı tatilinde ise Nam-ı Değer Grace 'i bitirdim. Diziyi izlediyseniz de okuyun , okumadıysanız okuyup diziyi izleyin. Çok çok çok ama çok güzel bir kitaptı , peşine de Suat Derviş'in Ankara Mahpusu kitabını bitirdim. İlk okuduğum Suat Derviş kitabı Tanrım ne şahane bir yazarmış kadın. Çok güçlü bir kalem, çok güçlü bir kurgu . Çok ama çok etkiledi beni. Olay örgüsü ,dili, kelimeleri bayıldım. Peşine de yıllardır korkarak baktığım Sana Gül Bahçeleri Vaadetmedim kitabına başladım. Şizofreni ile ilgili okuduğum en çarpıcı kitap Sybıl'dı filmi de vardı sanırım , bu kitapta şizofreni ile ilgili . 16 yaşında şizofreni hastası bir kızın hem akıl hastahanesi hayatını hem de kafasında yarattığı diğer hayatını anlatıyor. Çeviri de güzel , konu da akıcı , tabi Metis yayınlarının puntoları ile 250 sayfalık kitap 1 haftada zor biter gibi .



Son etkinliğim ise yılın ilk oyunu ile oldu , düzenli tiyatroya giden biri olarak 4 yıldır aralıksız bilet almak için debelendiğim Profosyonel oyunu oldu. Saat 10:10'da satışa sunulan biletler 10:01'de bitiyor genelde fakat geçtiğimiz haftalarda bir mucize oldu ve arkadaşım aldı. Taksim Küçük Sahne'de izledim. Oyun , yıllarca kominist polis tarafından izlenilen bir yayın evi editörünün yıllar sonra o polisle karşılaşması ile başlayan hesaplaşma süreci. Tokat gibi çarptı oyun yüzüme yüzüme . Yüzleştirdi. Ağlattı. Yetkin Dikiciler başarılı bir oyuncu lakin Bülent Emin Yarar'ın yanında amatör kalmış , ben böyle bir performans izlemedim. Böyle bir yorum , karakteri gidişatı. Ne söylesem az gelir övgü. Yıllardır neden kapalı gişe oynadığını şimdi daha iyi anlıyorum.

Benden kültür -sanat haberleri bu kadar Efendim. Yarın dünyevi durumlarla karşınızda olacağım.
Saygılar