28 Kasım 2018 Çarşamba

Köpekler

Dün akşam Netflix'te Dogs diye bir belgesel- dizi serisine denk geldim ve 1. bölümünü izledim.
Epilepsi hastası bir kız için eve gelen bir köpek ve hasta kızın hikayesi anlatıyor. Çoğu yerinde köpeğin kuyruk sallamasına , sevincine ve panik hallerine ağladım.

Bu hikayelerden sadece bir tanesi , her köpek olan evde bence böyle bir değişim hikayesi vardır , Efki ile bizim hikayemizde öyle.Daha önce köpekle  yaşadım ama Efki ile birlikte ben değil evdeki herkes değişti.

Kardeşim mesela her akşam Efki'yi kucağına alıp evin içinde öyle geziyor , hani kucak seven , indirince ağlayan bebekler vardır ya , işte öyle . Kucağında Efki evin içinde ne yapacaksa yapıyor , kucağından çekyata koyup oturduğunda ise bizimki kalkıp onun kucağına atıyor kendini. Yemeğini paylaşmaktan nefret ederdi , şimdi Efki yemeden yemek yemiyor . Eve girer girmez ilk lafı "Efki nerede" oluyor.

Annem ise her anne gibi titizdir diyemem. Annem doktora götürülecek kadar temizlik takıntılıydı. Anlatıp kimseyi dehşete düşürmek istemiyorum. Ama çocukken yaşadığım zulmü bilseniz , şimdi elektrik süpürgesi gördüğümde gözlerim seğriyor benim .Efki'yi en çok o istedi almak . Neden bilmiyorum , kendi de böyle olacağını düşünmedi bence. Ama bazen kendi yediği kaşıkla Efki'ye yemek yediriyor , sonra da unutup kendi tekrar yiyor. "Yapma böyle , çok sevebiliriz ama zararlı " dedim. Beni azarladı , "çocuktan nasıl iğrenirsin" diye . Şimdi Efki ile birlikte yatıyor , boğazı acımaya başladı , doktora gittik , alerjisi çıktı.Doktor ; "En azından uyuduğunuz odaya almayın " dedi. Sizce annem ne yaptı ? Tabi ki , yorganın altında beraber uyuyorlar.

Bana gelirse ; çok kendimi anlatmam ne kadar doğru bilemem . Ama Efki tam tamına ihtiyacım olan bir an geldi eve.Gerçekten kendimi psikolojik olarak bitik ve toparlanamaz olduğumu düşündüğüm anda geldi. Bana kurulan cümleler artık , " çok sakinleştin ,eskisi kadar gergin değilsin , ne kadar neşelisin , kesin kızacağını düşündüğüm şeylere kızmıyorsun vb."

Efki'nin değişimi ne bilmiyorum? Mutlu gibi görünüyor zibidi. Hiç unutmam o ilk geldiği akşam mamasını yememesini , "neredeyim ben ? " bakışını , koltuk altındaki egzamalarını. Ağlamadan bitireyim yazıyı.

Her köpek annesi veya babası eminim iyi bakıyordur , ben de öyle olduğumu umuyorum. Ama sen evde otururken bahçede veya balkonda oturtulan çocuklar sinirlerimi zıplatıyor. Ya da yatağa çıkma , koltuğa çıkma , mutfağa girme , odaların kapısını kapatalım girmesin gibi şeyler canımı sıkıyor. Bana göre o köpekte evin bireyi ve senin kadar hakkı var. Neyse ben kimseye böyle yap diyemem ama ben buna göre yaşıyorum Efki Paşa ile.

Şu hali bir kaç gün önce çekildi , eve geldiğimi görünce seviniyor.

herkesi öperim






19 Kasım 2018 Pazartesi

Can Yeleği - İş Bankası Müzesi

Bu hafta Cumartesi yine , Fatih Reşat Nuri sahnesinde Can Yeleği diye bir oyun izledim.

Tek kişilik ve başrolünde Elçin Atamgüç oyunuyor , Gündelik , sıradan hayatlarına devam ederken , bir anda kendilerini savaş yüzünden , dillerini bilmedikleri bir ülkede bulan bir kadının hikayesi.

İnsani açıdan mültecilerin nasıl ve neler yaşadığını anlatıyor. bizim ülkemizde sık sık karşılaştığımız bir durum yani . Oyunda , ülke veya din belirtilmemişti. Nereye isterseniz oraya koyabilirsiniz. Tamamiyle sizin vicdanınızda .

Dekor olarak çok sade bir dekor kullanılmıştı. Kadının umudu bittikçe ,artan dikenli tel sayısı güzel bir detaydı , ışıklandırma ve ses sistemi de dekor gibi hikayenin artmasıyla insanı oyunun içerisine daha çok sokuyordu.

Tek perdelik ve oyuncunun performansı tek bir saniye bile düşmüyor , üstüne üstlük iki farklı kadını oynuyor ve o karakterler arasındaki geçiş ile sizi sahnede iki kadın olduğuna ikna ediyor.

Sonra da hazır Fatih'e gitmişken her meşhur şeyi tekrar denemeye karar verdim. Pilav ve boza. Kendimi vurdum karbonhidratın dibine . Oradan çıkıp Eminönün'de kahve içmek için yer ararken V. ile kendimizi İş Bankası Müzesinde bulduk , müze çalışanlarına seslenmek istiyorum. Ne kadar kibar , ne kadar şahane insanlarsınız siz. Biz gittiğimizde müze turunun başlamasına 2 dakika vardı. Kalıp tur ile gezdik. Müzeyi anlatan arkadaş , çok dinamik ve çok iyi anlatıyordu. Onu dinlemek ve müzeyi gezmek istediğim için çok fotoğraf çekemedim aşağıdaki fotoğraflar internetten. Banka 2004 yılına kadar banka olarak faaliyet göstermiş ve şahane bir mimari gerçekten. 2007 yılında müzeye dönüştürülmüş. Tur ücreti ve müze giriş ücreti yok , istediğiniz kadar gezebilirsiniz.

Atatürk salonu diye adlandırılan yer aslında Atatürk 'ün odası değil , banka müdürünün odası , fakat bankanın kurucusu ve ilk hissedarı Atatürk olduğu için oraya Atatürk Salonu adı verilmiş.

Bu kadar gezmişim , aslında dün de sinemaya gitmek istedim ( Fantastik Canavarlar ) , sinemaya giderken gözlük taktığım için 3D olarak girmedim , hem de çok sevmiyorum 3D film izlemeyi , 2D olan bir salon bulduk , V.I.P salon diye geçiyormuş , ücreti için kişi başı 73 TL dedi. Tabi ki girmedim 20 TL için pahalı diyorum ben 73 TL'e hiç giremem . Yani neyin parası bu anlamıyorum gerçekten . Buna para verip girenler var , neden bunu yapıyorlar , hiç mi canları acımıyor .

Bu kadar kültürel faaliyetten yine paraya getirdim konu aklıma mukayyet ol Yarabbi.

Öperim





15 Kasım 2018 Perşembe

Kalispera :)

Ben yine geldim. Ay havalardan mı çalıştığım odada artık kimse kalmadı sessizlikten mi bilmiyorum sürekli buralara yazı ekleyesim var. Çalıştığım yerden , işten şikayet etmek gibi bir niyetim yok yanlış anlamayın , iş neticede o kadar derin anlamları yok ben de . Saat 17:30'da bitiyor ve gidiyorum. Ama oda arkadaşlarım nasıl desem fazla beyaz yaka ve ben bazen bazı konuşmalardan çok sıkılıyorum.

Genelde kulağımda kulaklık oluyor , ve TRT -3 fm dinliyorum , lise yıllarımın alışkanlığı. Liseyi Kars'ta okudum. Öyle internet , kablolu yayınlar falan da yoktu . Odamda küçük bir teybim vardı orada en temiz çeken kanaldı , ne dinlerdim yahu . Tabi kasetlere falan ulaşmakta çok kolay olmuyordu , yazın İstanbul'a gittiğimde 4-5 tane alırdım sene boyunca onu dinlerdim. ( Hatta Tigerlily albümünü nasıl dinlerdim ) . Hayatımda vazgeçmediğim , bıkmadığım tek şey TRT -3 Fm ve değişmeyen . Umarım hep kalır .

TRT-3 güzellemesinden sonra başka bir güzellemeye geçiyorum. Uzun zamandır hiç bir sosyal medya kullanmıyorum , bunu ayrı uzun uzun yazarım ama benim çok cool biri olduğumdan değil , tamamiyle iradesiz oluşumdan kaynaklı. Neyse. Eskiden Instagramlarda yemek tarifleri falan bakardım. Bu arada başka konuya atlamamak için özet geçiyorum hayattaki en büyük tutkularımdan biri yemek yapmak . Bir yemek için 5 saat uğraşabilirim , ve 5 dakikada yemek yapabilirim. Yeter ki beni mutfakta bırak . Kafamın en çok dağıldı kendime geldiğim yerlerden biri mutfak. Rahmetli amcamı kaybettiğim gün mutfağa girip koca bir tencere karidesli makarna yaptım ben 2 saat uğraşarak Çünkü başka türlü sakinleşemezdim.

İşte Instagram artık olmayınca , farklı yemek kanallarında ve 24 Kitchen'nın başında oturarak bir sürü şey öğreniyorum , geçenlerde aşağıdaki kanalı buldum internette fazla takipçisi yok , kimdir nedir bilmem. Türk fakat Hollanda'da yaşayan bir kızımız . Öyle dev prodüksiyon falan yapmadan Yunanistan mutfağını tanıtıyor. Yunan tarifleri Türkçe , Türk tarifleri Yunanca anlatıyor. Neden Yunanistan bir bilgim yok. Ama birebir orjinal tarifleri yapıyor. Bir kaç şeyi denedim. Özellikle Psites Elies ( Fırında Zeytin ) , Skordalia ve Domatokeftedes ( domates köftesi )  rakı ile şahane oldu. Bu ara Yunanistan'da tatilde sanırım ,vloglar falan da yapmaya başladı. Tariflerin hepsi de basit ve evde olan malzemeler. Aşağıya bırakıyorum linkini ,eğer severseniz Akdeniz lezzetlerini deneyin.

Kanala bakıp bakıp acıkıyorum , gideyim ceviz falan atayım ağzıma .

Sevgiler



14 Kasım 2018 Çarşamba

Durum Bildiriyorum.

Ekrana açtım sayfayı öyle bakıyorum boş boş. Sonra da " Hadi başla bakalım " diye giriştim. Dur bakalım nereye varacak.

Raporum tam olarak bitmedi aslında ama yarım gün falan işe gelip gidiyorum. Ağrılarım hafif hafif yine var , ama normale döndüm. İşe başlamadan bir gün önce , üstümde bir ağırlık vardı. İşe başlamayı istiyorum , sıkıldım ama neden öyleydim anlamadım. Sonra aklıma geldi sabah uyanıp saçlarımla uğraşmak istemiyordum. Gittim ben de , belimde ve kıvırcık olan saçlarımı , erkek çocuğundan hallice bir şekilde kestirdim. Pişman mıyım ? Asla . Zaten kedi tüyü kadar kalmıştı , kullandığım saç şekillendiriciler olmuş tanesi 60 TL ve en fazla 20 gün kullanılıyor. Bir insan saçına bu kadar vakit (ve para )  ayırmamalı. Veya saç bu kadar vakit alan bir şey olmamalı.

Neyse ben ve yeni saçlarım mutlu mesut bir şekilde hayatımıza devam ediyoruz.
Margaret Atwood 'un , Kalp Gidince kitabı Doğan Kitap tarafından tekrar basıldı. Fiyatı 38 TL olsa da deliler gibi mesudum. Kendisinin Kör Suikastçı kitabını yeni bitirdim. Ve bu kitapla beraber karar verdim ; Dünya Edebiyatında en sevdiğim yazar kesinlikle Margaret Ablamız. O dil , o hikaye , o kurgu . Nasıl anlatayım bilmiyorum , bir kitap içinde 3 roman birden yazıp , sonra o 3 romanı nasıl birbirine bağlamışsın.

Sinemada geçen hafta Müslüm ve Suspira filmini izledim. Müslüm için iyiydi diyebilirim. Başyapıt falan değildi , zaten yeterince acıklı bir hayat hikayesi , inanılmaz bir ses ,tabi ki deli gibi PR çalışması, e bu kadar izlenmesi normal.

Suspira'da eski bir korku filmi yapımının tekrar düzenlenmesi  , ben eski versiyonunu izlemedim. Korku filmlerine bayılmam ve Tilda Swinton sevdası yüzünden gittim. Film hakkında şunu söyleyeyim , çok uzundu. Ve uzunluğuna bağlı olarak gerilimi yüksekti. Ve tabi ki Tilda her zamanki gibi şahaneydi. Bir de müzikleri çok güzeldi.

Sinemaya ve patlamış mısır menüsüne 4 TL zam gelmiş a dostlar.!!!!Çok içime oturuyor bu tür şeylere bu kadar para vermek. Kafamda her şeyin bir bedeli var ve o bedel üstüne çıkınca sinirleniyorum. Bu sene zam gelmeyen tek şey tiyatro biletleri diye sevinirken açıklama yapılmış. "Biletlerimiz 01.01.2019 tarihine kadar DEĞİŞMEYECEKTİR. " Yani 2019 'un ilk günü , zam yapılacak. Teşekkürler .

Tiyatro demişken , Şehir tiyatrolarının Matruşka oyununa gittim bu hafta , Fatih'te .Fena değildi. Kadın - erkek ilişkilerini farklı bakış açılarından anlatıyor. Kurgusu itibari ile anlatım tarzı iyiydi fakat metin o kadar da güçlü değildi. Yine de tek perde - olmasından dolayı sıkılmadan izletti kendini.


Başka da bir şey yapmamışım. Aslında fena da değilim.

Neyse öperim.

4 Kasım 2018 Pazar

Ameliyatlı Yazı

Ben geldim.
"Peki bunun kime ne faydası var ? "diye sorabilirsiniz anlarım. Ama yazıya giriş yapacak başka bir cümle bulamadım.

Yine uzun bir aradan sonra karşınızdayım efendim. Ama şunu belirteyim aranın bu kadar uzun olmasının bir nedeni var ufak ameliyat geçirdim. Ciddi olmayan bir operasyon fakat , iyileşmesi uzun sürüyor . Bir de benim canım tatlı sanırım , hiç bir fiziksel acıya dayanamıyorum. Kaldı ki bu bünye ne hastalıklar , ne trafik kazaları geçirmiş , son 10 yılını da migrenli yaşamış bir bünye . Galiba bunların etkisi ile artık en ufak bir acıda çığlıklar  atıp tüm hemşireleri dehşete soktum. Bir de ameliyat olacağım sabah , inanılmaz bir boğaz ağrısı ile uyandım. Ameliyat acısını ,ağrısını unuttum boğazımın iyileşmesi için dua ediyordum.

Neyse .. Bitti gitti iyileşme süresinin sonuna geldim bir an önce toparlanmak istiyorum. 3 haftadır evde raporlu yatıyorum. İlk başlarda uzun bir tatil fikri iyi geldi ama öyle beklediğim gibi olmadı . Ne dizi izledim , ne doğru dürüst okuyabildim. Hem istediğim gibi rahat rahat oturamıyordum hem de canım acıdığı için herhangi bir şeye konsantre olamıyordum.

Yine de bir kaç dizi izledim. Birincisi ilk sezonuna hayran olduğum, canım hatunum Elizabeth Moss'un , Top Of The Lake : China Girl. Bu sezona da bayıldım , gerçekten şiddetle tavsiye edeceğim bir dizi. Sinir krizleri içinde izledim bazı yerlerini ama çok etkileyici. Özellikle o küçük kızın histerik davranışları , sürekli ağzında bir şey varmışcasına konuşması ekranı kırasım geldi.

Bir diğer dizi , eski bir yapım ama ben yeni farkettim. Mildred Pierce , 5 bölümlük mini bir dizi. Büyük Buhran döneminde tek başına hayata tutunma çabası veren bir kadının hikayesi.

Bir de son olarak Netflix'te , The Haunting of Hill House dizisi , son zamanlarda izlediğim en iyi korku yapımıydı. Benim gibi korku filmi seven birine ilaç gibi geldi , her bölümden , her saniyesinden ayrı ayrı zevk aldım. Kurgusu , karakterler muhteşemdi . Bu da şiddetle tavsiye edeceklerimin arasında.

Netflix demişken  Apostle ve The Guernsey Literary And Potato Peel Pie Society filmlerini de sevdim. İzlenebilir bence.



Kitap olarak İsmail Güzelsoy - Çıt Yok kitabını okudum. İlk defa diğer kitaplarından ( benim okuduğum kadarıyla ) başka karakterlere rastlamadım . Bölüm bölüm , katman katman hikayeler. 1940 ortasından bir hafiye romanı . Diğerlerinden ayırmadan bunu da çok sevdiğimi belirteceğim.

Diğer bir kitabımız Mehmet Anıl - Bitik. D&R kampanyasından almıştım muhtemelen. İlk defa okudum Mehmet Anıl kitabı. Kime benzettim bilmiyorum ama çok tanıdıktı cümleler , kurgu ve hikaye . Çok benim tarzım değildi , o yüzden iyi yada kötü yorum yapmayacağım.

Bir de Bir Kadının Yaşamından 24 Saat ve Amok Koşucusunu okudum. Başıma bir şey gelmeyecekse , bu kitapları da çok sevemedim nedense.

Şimdi de elimde canım Margaret Atwood'un - Kör Suikastçı kitabı var. Bitirince daha detaylı yazarım ama aynı anda 2 roman okutuyor bana bu kitap. Biraz kalın ve ağır bir kitap kaçırmadan okumaya çalışıyorum , henüz bitirmedim ama çok çok çok beğendim. Şiddetle tavsiye edilecekler listesinde.

Dikişlerimi umursamadan bir de tiyatroya gittim geçen hafta . Devlet Tiyatrolarının Hamlet oyununu izledik. 2 yıldır bilet arıyordum bulamıyordum. O tarihe iyileşmiş olur muyum diye düşünmeden yakalamışken 3 adet bilet alıp gittim. Bu izlediğim 4. Hamlet'ti. Tüm karakterleri Bülent Emin Yarar tek başına canlandırmış. Bu konuda başarılı. Ama ben biraz eski kafalıyım sanırım. Gönül kocaman bir oyuncu ekibi , dev sahne , devasa dekorlarla Shakespeare izlemek istiyor.

Bir de dün yine ağrılarımı umursamadan, Çirkin Kral Efsanesi belgeselini izledik. Çok beğendim ben. Filmlerini senaryolarını çok severim Yılmaz Güney'in . Fakat fazla erkek ve fazla lümpen gelir bana . Zaten o kısımlarını da eleştiren bir belgesel çekilmiş.

Şu beklediğim ve herkesin deli gibi gittiği Müslüm filmine henüz gitmedim. Belki bu akşam.

Bunun dışında da bir şey yok. Bol evde yatmalı , Efki ile uğraşmalı bir aydı. Bol bol öpüşüp , koklaşıyoruz beyefendi ile. Bu ara vukatı yok. Evde hasta olunca gelen giden fazla oluyor. Saçaklı geldi sağolsun. Bu kız bana bir şeyler anlatınca beni bir dinlenme hissi kaplıyor. Ya da yaşadıklarını anlatınca sanki ensesinde onu takip etmişim gibi hissediyorum. Çok garip değil mi ? Ay bir de tam ortak bir tanıdığımızdan bahsettik. Bu kişi aylardır tuhaf davranışlar içindeydi , tam da bunun gıybetini yaparken benimle iletişim kurmasın mı ? Telefonu yere attım cevapta vermedim. Manyak mıdır , nedir ?

Hafif hafif iyileştiğime göre rutinime dönüp daha sık yazarım gibime geliyor. Buraya kadar okudunuz mu gerçekten. ?

Çok teşekkürler .

Öperim.