23 Ekim 2016 Pazar

EKİM AYI

Ekim ayı içerisinde  ayların boşluğunu doldurma açlığı ile her şeye saldırmışım.
Sinema ile başlayalım bence .Filmekimi olmasından dolayı güzel güzel filmler izledim.

1-Canavar'ın Çağrısı :
Beyoğlu Sineması'ında gittik. Çok ama çok beğendim bu filmi . İnanılmaz güzel bir konusu ve anlatımı vardı.Zaten Fantastik filmleri çok seven bünyeme ilaç gibi geldi. Bir çocuğun gözünden ölümü izliyorsunuz özetle. Lakin bir çocuğun hayal dünyasının ne kadadr geniş olduğunu görebiliyoruz filmde. Filmin içinde anlatılan hikayeler genel olarak konu ile uyumlu , animasyon kısımları da inanılmaz keyifliydi. Fİlm de oynayan annemiz zaten ressam ve çizim yapıyor, animasyınlarda onun çizimleri ile aynıydı .

Filme gitmeden önce çok fazla bir bilgim yoktu hakkında  , Patrick Ness yazarının aynı adlı romanından uyarlamaymış .

2-Masumlar
Bu filme Atlas sinemasında gittik , çok ama çok etkileyiciydi. Ve sanırım o kadar film içinde en çok etkilendiğim buydu. Doktor Mathilde'nin Polonya'da bir manastırda hamile bir kadına yardım eder , fakat Rus askerleri tarafından tecavüze uğramış ve hamile olan başka kadınlarda vardır. Film boyunca inançlı olmayı , inancın boyutunu , savaşın yine kadınların acımasızlığını anlatıyordu. filmin 10.dakikasından itibaren yanımda ağlamaa başlayan abla olmasaydı ben de ağlayabilirdim , ama o ağlayınca ben sustum. Yine de son 20 dakikasında kendimi tutamadım.








3-Florence
Beyoğlu Sinemasında izledim bunu da
İki tane salya sümük ağlayarak çıktığım filmden sonra , biraz gülmek ve eğlenmek iyi geldi. Açıkçası Filmemini sırf bu filmden ötürü bekledim. Merly Streep konusunda hassasım , çok seviyorum , çok beğeniorum bu kadını. Florence Foster Jenkins , Opera sanatçısı olmak isteyen fakat kötü sesinden dolayı olamamış bir kadının gerçek hayat hikayesini anlatıyor. Dekorlar , mekanlar , kostümler ve Merly Streep 'in inanılmaz oyunculuğu . Tadı damağımda çok ama çok keyif alarak çıktım filmden .






4. Öğrenci
Bunu da City's Alış veriş merkezinde izledim. Alış veriş merkezinden zaten nefret ederim , buraya da ikinci gelişim olmasın rağmen bildiğin nefret ettim. Filme gelirsek .
Aslında konu güzeldi günümüz Rusya'sında geçen filmin merkezinde lise öğrencisi Venya yer alıyor. Okuldaki tüm derslere karşı çıkıyor ,elindeki tek dayanak ise İncil. ÜStüne bu çocuk çok iyi bir vaiz ve etrafındaki herkesi ikna edior sadece  biyoloji öğretmeni Elena hariç . Evet konu çok güzeldi , film kendini izlettirdi , fakat sonu ortada kaldı kimse kaldırmadı. Film bittiğinde ne olacak şimdi , ne dersi alıcam diye kaldım.


Neyse gelelim en sevdiğim sanat dalına. Yani :Tiyatro
30 Eylül gününe almış olduğum Jennifer'ın Düğünü biletlerini çok güzel yaktıktan sonra 2 hafta beklemek zorunda kaldım.
Senenin ilk oyununu 15 Ekim 'e ; Harbiye Muhsin Ertuğrul sahnesinde izledim.
On İki Öfkeli Adam.
Aslında geçen senenin oyunuydu ama çok istediğim gibi bir yer bulamadığımdan hep beklettim. Bu sene biletler satışa çıkar çıkmaz aldığımdan tam istediğim gibi bir yer buldum. Serdar Orçin'i en önde izleme fırsatım oldu ya . Diğer oyunculara haksızlık etmek istemem oyun başlı başına şaheserdi. Tüm oyun boyunca hayranlıkla izledim. Alkışlamaktan ellerim çatladı neredeyse. Sezonu bu kadar şahane bir oyun ile açmış olmak çok mutlu etti beni.


Diğer bir oyun da yine Şehir Tiyatroları Muhsin Ertuğrul Sahnesinde Şahane Züğürtler'i izledim. Haldun Dormen yönetmiş. Çok ama çok beğendim. Her bir oyuncununperforması tek kelimeyle şahaneydi. Bir saniye bile tempo düşmedi .Daha sonra evde internette gezinirken Haldun Dormen ve Nevra Serezli'nin oyununu izledim. Ve kesinllikle benim izlediğimin daha güzel olduğuna karar verdim.









Son izlediğim oyunda Devlet Tiyatrolarının bu sene prömiyerini yaptığı , Erkek Parkı idi. Komediydi oyun ama lakikn hiç gülmedim diyebilirim. Herkes kahkahalarla gülerken ben somurttum. Çünkü kadınların alış veriş sevdası yüzünden ,erkeklerin neler çektiğini anlatıyordu. Böyle bir oyunu sahneye koyarken acaba Türkiye'de olduklarının farkında mıydı Sevgili Devlet Tiyatrosu.? Ne çok çekiyormuş erkekler , kadınlardan . Alış verişte onlara eşlik ederken . Keşke bir de kadınların erkekler yüzünden , keşke bir de kadınların erkekler yüzünden yaşadıkları anlatılsa , gerçi komediden çok dram olur ya o .
Neyse.
Yeterince çemkirdiğime göre .

Bu senenin ilk , ayın tek konserine geldi sıra.
Bülent Ortaçgil. Trump Tower alış veriş merkezinde dinledim . Çok keyifliydi . Başka bir havası var bu adamın. Çok sevdim , çok beğendim. Biraz kısa sürdü. Bülent Ortaçgil dinlemek çok keyifliydi fakat Erkan Oğur'u canlı görmek , dünya gözüyle ayrı görmek çok mutlu etti beni.

Okuma olarak ise bu ay rezalet durumdayım . Ancak iki kitap bitirebildim. Diğerine de başladım . Biterse 3 kitap olacak. Biri Nermin Yıldırım - Rüyalar Anlatılmaz. Yazarı bir diğer kitabı olan Unutma Dersleri ile tanıdım ve çok ama çok etkilendim. Rüyalar Anlatılmaz'da yine şahane bir kitaptı .Bir ailenin paramparça oluşunu , konuşulması gerekeni kimsenin konuşmayışı , bir sırrın nasıl derin yaralar açtığı , unutulanlar ve hatırlandıkça insanı yok eden bir hikaye .

Diğeri de Elif Şafak - Havva'nın Üç Kızı.
Ne zaman bir daha okumam desem de okuyorum bu kadını .Satılmak için bu kadar basit bir hikaye yazmamalı , arada kalmışların hikayesi güya ama enterasan bir hikaye değil ki , Herkes arada kalmış bu ülkede .

Şimdi de Kemal Varol okuyorum . Ok gibi kelimeleri var. İnsanın ciğerine saplanıyor. Bu ay bitirmeden bitirmek istiyorum , zaten bitecek gibi duruyor.

Şimdilik bu kadar.








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder